Dördüncü Bab
Allahüekber mertebelerinin mufassal olan Dördüncü Babı
(Allahüekber’e dair otuzüç mertebeden yedi mertebeyi zikredeceğiz. O mertebelerden mühim bir kısmı, Yirminci Mektub’un İkinci Makamı’nda ve Otuzikinci Söz’ün İkinci Mevkıfı’nın âhirinde ve Üçüncü Mevkıfı’nın evvelinde izah edilmiştir. Bu mertebelerin hakikatını anlamak isteyenler, o iki söze müracaat etsinler.) (Not: Şu Türkçe ta’rif Hz.Üstadındır)
Birinci Mertebe
وَ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيك½ فِي الْمُلْكِ
وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَ كَبِّرْهُ تَكْبِيرًا
لَبَّيْكَ وَ سَعْدَيْكَ جَلَّ جَلَالُهُ
…
اَللّٰهُ اَكْبَرُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ قُدْرَةً وَ عِلْمًا
Cenab-ı Hak kudret ve ilmiyle her şeyden daha büyüktür. Çünkü o öyle bir Hâlık, Bari ve Musavvirdir ki, kâinat gibi; insanı kudretiyle yaratmıştır. Yani, kalem-i kaderiyle (insan nüsha-i suğrasını yazdığı misillü) aynı kalemle kâinat nüsha-i kübrasını da yazmıştır.
Evet, bu âlem-i kebir olan kâinat, şu âlem-i sagir olan insan gibi, onun kudretinin masnu’u ve kaderinin mektubudurlar. Demek kâinatı ibda’ edip bir mescid şeklinde yaptığı gibi; insanı da icad edip o
Allahüekber mertebelerinin mufassal olan Dördüncü Babı
(Allahüekber’e dair otuzüç mertebeden yedi mertebeyi zikredeceğiz. O mertebelerden mühim bir kısmı, Yirminci Mektub’un İkinci Makamı’nda ve Otuzikinci Söz’ün İkinci Mevkıfı’nın âhirinde ve Üçüncü Mevkıfı’nın evvelinde izah edilmiştir. Bu mertebelerin hakikatını anlamak isteyenler, o iki söze müracaat etsinler.) (Not: Şu Türkçe ta’rif Hz.Üstadındır)
Birinci Mertebe
وَ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيك½ فِي الْمُلْكِ
وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَ كَبِّرْهُ تَكْبِيرًا
لَبَّيْكَ وَ سَعْدَيْكَ جَلَّ جَلَالُهُ
…
اَللّٰهُ اَكْبَرُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ قُدْرَةً وَ عِلْمًا
Cenab-ı Hak kudret ve ilmiyle her şeyden daha büyüktür. Çünkü o öyle bir Hâlık, Bari ve Musavvirdir ki, kâinat gibi; insanı kudretiyle yaratmıştır. Yani, kalem-i kaderiyle (insan nüsha-i suğrasını yazdığı misillü) aynı kalemle kâinat nüsha-i kübrasını da yazmıştır.
Evet, bu âlem-i kebir olan kâinat, şu âlem-i sagir olan insan gibi, onun kudretinin masnu’u ve kaderinin mektubudurlar. Demek kâinatı ibda’ edip bir mescid şeklinde yaptığı gibi; insanı da icad edip o
Yükleniyor...