تحليه
den mûrad ise, hasenatı işlemektir. O da, ya kalb ile, ya da mal iledir. Amal-i kalbiyenin güneşi imandır. A’mal-ı Kalıbiye (bedeniye) nin fihriste-i câmiası Namazdır, ki Din’in
{
اَلصَّلَاةُ عِمَادُ الدِّين
hadisinin kaynakları için bak R.N.K. 2. baskı, sh: 362, sıra no: 6}
direğidir. A’mal-i maliyenin kutbu da zekattır. Zira, Zekat, İslâm’ın kantarası
{
اَلزَّكَوةُ قَنْطَرَةُ اْلاِسْلَامِ
Hadisinin birçok me’hazleri için bak: R.N.K. 2. baskı, sh: 810 sıra no: 833 –Mütercim– }
, geçiş köprüsüdür.
Hem bunu da bil ki: Sen eğer
اَلَّذِينَ يُوءْمِنُونَ بِالْغَيْبِ
ye muktezay-ı hale göre bakarsan; bir îcazdır, öz kısadır dersin. Amma eğer ayetteki
يُوءْمِنُوَنَ
yi müradifi olan
اَلْمُوءْمِنُونَ
ile muvazene ederek bakarsan; bir itnab, bir uzatmadır zannedersin. Evet, ayet, ö
يُوءْمِنُونَ
nin müradifi olan ve onun yerine gelmesi düşünülen
اَلْمُوءْمِنُونَ
nin başındaki
ال
i, ayet cümlesinin başındaki
اَلَّذِينَ
ile tebdil etmiştir. Evet,
اَلَّذِينَ
nin şe’ni, yalnız sıla ile zata işaret etmekdir. Burada ise, zat yok, sıfat bulunduğu için; gûya ki imana teşvik etmek ve onu ta’zim etmek için,
اَلَّذِينَ
nin başka sıfatı yoktur da, yalnız budur. Hem ayrıca da remzediyor ki: “iman” zatın başında bir Şem’dan, bir menardır ki, sair sıfatlar onun altında inceleşip görünmezler.
Ve keza, ism-i fail ile olan
اَلْمُوءْمِنُونَ
yi, mudari’ siğası ile olan
يُوءْمِنُوَ
ile değişmesi ise, iman etmek olan o mübarek halet-i müstahsenesini hayalin nazarında tasvir ve izhar etmek içindir. Hem
يُوءْمِنُون
ile tabiri, imanın istimrar ve daimîlik içinde teceddüt ettiğine ve âfakî ve enfüsî delillerin yeniden yeniye ardı sıra gelmeleriyle, onun parlaması ve tecellisine işaret etmek içindir. Demek oluyor ki; her bir yeni zuhûr’un ve nuranî olan her bir delilin ona eklenmesiyle, imanı parlatıp ziyadeleştirmektedirler.
Yükleniyor...