evaben Sana denilir: Dinleyiciden dinleyiciye değişen telakkilerle, bazen olur ki bütün o ihtimal ve vecihler dahi hak olabiliyor. Zira Kur’an-ı Hakîm yalnız bir asrın ehli için nâzil olmuş değil, belki bütün asırlara hitap etmektedir. Hem insan tabakalarından yalnız bir tabakaya veya bir sınıfa bakıyor değildir. Belki beşerin bütün tabaka ve sınıflarına bakmaktadır. Elbette beşerin bu ayrı ayrı tabaka ve sınıflarının her birisinin, Kur’anın mânâca fehim ve anlayışından birer hissesi ve birer nasibi olması lazımdır. Hal böyle iken, nev’-i beşerin fehim ve anlayışı derece derece muhteliftir.. Ve zevki çeşit çeşitir.. Ve meyli taraf taraf dağınıklık göstermektedir.. Ve istihsan ve takdiri vecih vecih ayrılmaktadır.. Ve lezzeti çeşit çeşit tenevvü’ ediyor.. Ve tabiat ve mizacı kısım kısım tebayün ediyor. İşte buna göre, insan kitlelerinden mesela bir taifenin nazarı, mezkûr cihetlerden bir cihetini istihsan ederken, başka bir taife onu hoş görmeyebiliyor.. Ve yine mesela: Bir tabakanın lezzetlendiği bir şeyi, başka bir tabaka ona tenezzül etmeyebiliyor.. Ve hakeza kıyas et!

İşte bu sırr ve hikmettendir ki; Kur’an-ı Hakîm hâs olan hazfleri

{“Hazf” lugatta silme, kesme, giderme manasında ise de, istilahta, o yerde bir cümle, kalem ve ya kelimenin örfen bulunması lâzım iken, yazılmamış olmasına denir. –Mütercim–}

–mânâ itibariyle umumîleştirmek için– çoğaltmıştır, ta ki her kes kendi zevkinin ve istihsan anlayışının muktezasına göre takdir edebilsin. Yani, Mukadder olan bir mânâyı çıkarabilsin. Buna binaen: Kur’an-ı Hakîm, âyet cümlelerini öyle bir tarzda dizerek nazmetmiş ve her birisini öyle bir mekan’a vaz’edip yerleştirmiştir ki; muhtelif fehimlerin anlayışlarına muraât etmek için onun cihet ve yanlarından bir çok muhtemel vecihler ve pencereler açılmaktadır ki, ta her bir fehim kendi hissesini alsın ve hakeza, buna göre kıyasla! İşte bu hale binaen, caizdir ki; bütün o ayrı ayrı vecihlerin tamamı Kur’anca mûrad edilmiş olabilsin. Lâkin ulum-u arabiye kanunları onu reddetmemesi; ve belağatın onu istihsan etmesi kaydı; ve maksad-ı Şeriat’ın usulunu beyan eden ilmin onu kabul etmesi şartıyla..

İşte bu nükteden zahir olmuş oluyor ki; i’caz-ı Kur’anın vecihlerinden bir kısmının nazm ve dizilişi, ayrı ayrı her bir asrın ve çeşit çeşit her bir tabakanın anlayışlarına göre, ayrı ayrı birer üslub ile gelmiş ve kalıba dökülmüştür.

---------------(((------------


 /  
505
Yükleniyor...