عِبَارَاتُنَا شَتَّي وَ حُسْنُكَ وَاحِدٌ ، وَ كُلٌّ اِلَي ذَاكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ
{ Üst taraflarda beytin tercümesi geçtiği için, tekrar edilmedi. –Mütercim–}
(Evet, ayetlerin birbirine ve cümlelerinin ve cümlelerdeki heyetlerinin yekdiğerlerine karşı vaziyeti de, üstteki saat misaline ve beytteki mânâya aynen uymaktadır. Ve işte bu sırra binaendir ki: Kur'an’ın selaseti, derece ve mertebesinin ulviyyeti ve nakşının inceliği i’caz mertebesine çıkmıştır.
Amma
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْيِي اَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا
cümlesi heyetlerine gelince, bilmiş ol ki: Cümlenin başındaki “inne” tahkik için olup tereddüt ve inkârı red etmekdir. Öyle ise, tahkik mânâsı ile bu
اِنَّ
üstte geçen (lasiyyema)ların (Yani: Bir iki sahife kadar üstte
يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًا
cümlesinin tefsir ve izahı sadedinde “hususan, ve bilhassa, ve hususiyle” ile ifade edilmiş kısmın) tekrarlandığı vech üzere, müteselsil olan tereddüd ve istifhamlara işaret etmektedir.
اللّٰه
Lafz-ı celâli ise; yine az üstte geçmiş, yanlış ve hata bir tarzda uygulanmış olan hatalı kıyasa düşmemek için zihni ikaz etmek içindir.
Amma
لَا يَتْرُكُ
ye tercihanö
لَا يَسْتَحْيِي
yi getirmesi; inkıbaz-ı nefsten ibaret olan haya, (utanmaklık) Cenab-ı Hak hakkında muhal olduğu halde, muhal bir şeyi nefyetmekte de bir faide olmadığına göre; her halde hikmet ve belağat ve benzeri sebeblerden dolayı, temsilin güzelliğinin iktizasına işarettir. Öyle ise, temsil ve meseli terketmek için haya’dan, utanmaktan başka bir illet bulunmamaktadır. Haya ise, Hak Teâla hakkında muhaldir. O halde temsili terk etmek için hiç bir sebeb
Yükleniyor...