آمَنُوا فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَ اَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوافَيَقُولُونَ مَاذَا
اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًاوَ يَهْدِي بِهِ كَثِيرًاوَمَا يُضِلُّ بِهِ اِلَّا
الْفَاسِقِينَ د اَلَّذِينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَ يَقْطَعُونَ مَا
اَمَرَ اللّٰهُ بِهِ اَنْ يُوصَلَ وَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ اُولٰ ِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ د
Bakara/26,27
Ey aziz bil ki: Bu ayette (iki ayette) dahi nazm ve diziliş hususunda “üç vech” vardır. Hem mecmu’unun meali de; üstte geçmiş ve bundan sonra gelecek ayetlere ve hatta Kur’anın tamamına bakan tarafları vardır.
Amma gelecek ve bu ayete lahik olup bağlanacak olan ayetlere bakan tarafı ise, bilesin ki: Vakta Kur’an-ı Hakîm sinek ve örümcek ile misaller getirdi ve karınca ve arıdan bahsetti; Yahudilere, münafıklara ve müşriklere itiraz fırsatı doğmuş gibi oldu. İşte onlar bu gibi ayetlerin nüzûlu üzerine ahmaklaşarak dediler ki: “Ehl-i kemal’in bahsetmekten utandığı şu hakir ve hasis şeylerden bahsetmeye Allah-u Teâla azametiyle birlikte hiç tenezzül eder mi?” Kur’an-ı Hakîm dahi bu ayetle ağızlarına bir şamar indirmiştir.
Amma bu iki ayetin geçen ayetlere kıyasen münasebet noktasında nazm ve dizilişine gelince, bil ki: Kur’an-ı Hakîm vakta, i’caz ile Nübüvveti isbat eyledi. Ve onun i’cazı da münkirlere karşı meydan okuyarak, onları âciz bırakmak suretiyle kendini gösterdi. Bu tehaddî ve meydan okuma neticesinde ise, münkirlerin karşı gelemiyerek sükût eylemeleriyle sabit olmuş oldu. Ayni zamanda surenin (Bakara Sûresinin) başında isbat edilmiştirki; başka bir kelamda içtima’ı mümkin olmıyacak bir tarzda, Kur’an-ı Hakîm bütün âlî sıfatlara ve umum kâmil meziyetlere müştemildir. Hal ve vaziyet böyle olunca da, Kur’anın düşman muarızları
Yükleniyor...