Amma

مِمَّا نَزَّلْنَا

deki

ذف۪يشَيْءٍ مِمَّد ، مِنْ

lafzını mukadder olarak aldığına îmadır. (Yani; inzal eylediğimizin herhangi bir şey’inde şübheniz varsa...) ve

نَزَّلْنَا

lafzı da, şübhelerinin menşei, Kur’anın nüzûl sıfatı olduğuna işaret eyler. (Yani, Kur’anı Allah kelamı olarak inzal eyliyen, Hak Sübhanehu ve Tealanın cânibi, tarafı olduğu sıfatı.) Bu şübhenin kat’î cevabı ise, yalnız Kur’anın Allah tarafından isbat-ı nüzûlüdür.

Hem tedricî, peyderpey nüzûle delalet eden

نَزَّلْنَا

yı, defaten nüzûle delalet eden

اَنْزَلْنَ

ya tercih etmesi, Kur’anı Allah kelamı olarak kabul etmemelerine bahane arayanların didindikleri: “Neden defaten, bir kereden ona (Peygambere) nazil olmamış” diye olan hezeyanvarî laflarına işarettir. Oysa ki Kur’an, vakıa ve hadiselerin muktezasına göre nöbet-nöbet, necm-necm, sûre-sûre tedricen nazil olmuştur.

Hem

عَلٰيعَبْدِنَ

deki

عَبْدِ

kelimesini , “Nebiyy” veya “Muhammed”e tercih edip alması, Peygamberin kadrini ta’zim eylemeye işarettir. Aynı zamanda, ibadet vasfının, yani abd olarak Allaha kulluk yapma vasfının yüceliğine îma olduğu gibi; üst taraflarda tefsir ve izahı yapılmış olan

يَااَيُّهَاالنَّاسُ اعْبُدُوا

ayetindeki

اعْبُدوا

emrinide te’kiddir.. Ve aynı zamanda, Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ın, insanların en çok ibadet edeni ve Kur’anı herkesten daha fazla okuyanı olduğu hakkında gelen evhamı def’ettiğine de bir remizdir. Ve daha buna göre sen düşün!

Amma

فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ

cümlesi ise,

فَاْتُوا

emri ile meydan okuyarak, Kur’anın muarızlarını aciz bırakmaktır. Yani, “İşte meydan, tek bir sûresinin mislini getiriniz.” diye meydan-ı muarazaya davet etme emridir.

Yükleniyor...