Amma lafza-i celal olan

اللّٰهَ

ile tasrih eylemesi, hükmün deliline bir îmadır. Zira uluhiyetin lâzımı, tam ve şamil bir kudrettir.. ya da, tam ve şamil olan bir kudret, uluhiyetin lazımıdır. (Onun için ayet, muhakkak ve mutlaka Cenab-ı Allahın kudreti her şeye şamildir diye ferman buyurmuş.)

Amma

عَلٰي

ise, ima ediyor ki; eşyayı ademden vucûda çıkaran Kudret-i İlahiyye elbette o eşya ve mevcuddattı başı boş sahipsiz bırakmaz ve bırakmamaktadır. Belki Hikmet-i İlahiye daimî olarak onları murakabe altında tutup terbiye eylemektedir diye işaret eder.

Ve

كُلِّ

ise işarettir ki; zahiri olan esbabın eserleri gibi görünen emirler işler ve hasıl-ı bilmasdardan sudûr eden ihtiyari fiiler dahi – icad ve halk edme noktasından – Allahü tealanın kudretiyledir.

Amma

شَيْءٍ

ise,

مَش۪ييءٍ

mânâsındadır. Yani herşey, meişetin taalluk eylediği şeylerdir demektir. Buda işarettirki; eşya vücuda geldikkten sonra Sani-i Hakîmden müstağnî ve bağımsız kalamazlar. Belki her ân bekaları, yani vücudda kalabilmeleri için, Sani-i Kadir-i Zülcelalin onlardaki tasarruf ve te’sirine muhtaç bulunmaktadırlar. Beka ve vücudda kalabilmak ise, vücudun tekrarlanma ve tazelenmesindedir. Yani, yeniden yeniye rızk ve gıda ile vucud zerrelerinin tekrarlı tazelenmesiyledir.

Amma

قَادِرٌ

bedeline

قَد۪يرٌ

lafzını getirmesi ise, remz etmektedir ki; Kudret-i İlahiyye eşyanın yalnız makdûrâtı denilen mevcud hal ve keyfiyetleri mikdarınca değil, belki siğa-ı mubalağa ile bunların hadd ve gayelerinden taşmaktadır. Hem o kudret zatiye olup, içinde tegayyur yoktur. Hem zatın lazime-i zaruriyesi olup, onun zıddı olan acz herhangi bir fürce bulup da müdahele etmesinin imkansızlığı ile, o kudrete ziyadelik veya noksanlık terettüb eyleyemez. Ya da o kudret ziyadelik ve noksanlığı kabul etmez. Yani, zatî olmayan kudret cinslerinde zıdlarının müdahaleleriyle şiddet veya eksiklik terettüb ettiği gibi değildir. Hem

Yükleniyor...