bir takım çirkin deliklerin kalmış olduğuna, ya da başlarının iki yanından asılı, sarkık bir kerih et parçası suretinde kalmış olduğuna ima etmektedir.

�kinci Yol: O vaziyette onlara lazım olan budurki: başlarını eğip, vicdanlarıyla müşavere ederek, hakkı ve doğru yolu bulmak için sorup süaletmeleridir. Lakin vaktaki inad, onların lisanlarının elinden tuttu.. hıkd (yani kin) dahi arkadan iterek lisanı alıp ağızın iç kısmına çektiler. İşte bu vaziyette Kur’an-ı Hakîm de

بُكْمٌ

kavliyle ağızlarına taş vurarak, bu kapının dahi yüzlerine kapatılmış olduğuna işaret eyledi.. Ve bu işaret içinde onların hakkı görüp ikrar etmeye karşı dilsizcesine sükutla karşılamaları adeta lisanı koparılmış gibilerin durumunda kaldıklarına ve artık bu ağız, içindekinden, yani lisandan boş bir mağara heyetinde kalıp yüz için çirkin bir vaziyet arzeden bir halde olduğuna remzetmektedir.

�çüncü Yol: O vaziyetteki münafıklara ibret nazarlarını etrafa salmaları lazımdırki; afakî delileri toplayıp getirsin. (yani, mevcudat ve mahlukatın gösterdikleri delail-i vahdaniyeti toplayıp getirsin.) fakat ne çareki; teğaful, kendini aldatma gibi haller elini onların gözleri üstüne koymuş kapamış... Ta’âmîde (hak ve hakikatı görememe ve manen körleşme) onların nazarlarını geri dönderip koğarak göz çukurlarına hapseylemiştir. İşte bu vaziyettede Kur’an-ı Hakîm

عُمْيٌ

dedi. Yani, artık onların bu yoldan dahi körleşerek mahrum kalmış olduklarına işaret eyledi.

Ayrıca burada, yani

عُمْيٌ

de teşbih edatının hazfı ile; (mesela:

كَعمْيٍ

veya

مِثْلَ عمْيٍ

demeyip, edatı hazf ederek

عُمْيٌ

demesiyle) şöyle remz ediyor ki; kafanın, başın nurları olan gözleri, sanki kökünden kal’edilmiş ve sökülüp çıkartılmış da cephelerinde çirkin ve şevhâ çukurlar olarak kalmışlardır.

ördüncü Yol: Münafıkların şu içinde bulundukları vaziyetlerinde kendi kabih olan hallerinin çirkinliğini bilip tanımaları icab ediyorki, onddan nefret edip pişman olsunlar ve ardından tevbe edib dönsünler.

Yükleniyor...