İFADE-İ MERAM

Bir bahçeye girsem, iyisini intihab ederim. Koparmasından zahmet çeksem hoşlanırım. Çürüğünü, yetişmemişini görsem, "Huz mâ safâ" derim. Muhataplarımı da öyle arzu ederim. Derler:

"Sözlerin iyi anlaşılmıyor?"

Bilirim ki, kâh minare başında, kâh kuyu dibinde konuşuyorum. Neyleyeyim, zuhûrat öyle. Şuâat ve şu kitapta mütekellim, âciz kalbimdir. Muhatap, âsi nefsimdir. Müstemi', müteharrî-i hakikat bir Japondur. Temâşâ eden bunu düşünmeli.

Gayatü'l-gayât olan mârifetullahın bir bürhanı olan mârifetü'nNebîyi Şuâat'ta bir nebze beyan ettik. Şu risalede maksud-u bizzat olan tevhidin lâyühad berâhininden yalnız dört muazzam bürhanına işaret edeceğiz. Hem nazar-ı aklîyi hads-i kalbiyle birleştirmek için, melâike ve haşrin bir kısım delâiline ima ederek, imanın altı rüknünden dördünün birer lem'asını, fehm-i kasırımla göstermek isterim.

Said-i Nursî

اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ وَ مَلٰٓئِكَتِه۪ وَ كُتُبِه۪ وَ رُسُلِه وَِالْيَوْمِ اْلاٰخِرِ وَ بِالْقَدَرِ خَيْرِه۪ وَ شَرِّه۪ مِنَ اللّٰهِ تَعَالٰى وَ الْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ

* * *


Yükleniyor...