Radyumvari o madde-i Kur'ânî ışığıyla sezmiştim. İşte, gözüne aydın! Ziyadar âleme çıktık, bak şu zemin-i pür-nâzı.
Bu feza-yı latif, şirin. Yahu başını kaldır bak semavata ser çekmiş, bulutları da yırtmış, aşağıda bırakmış. Davet ediyor bizi.
Şu şecere-i tûbâ, meğer o Kur'ân imiş. Dalları her tarafa uzanmış. Tedelli eden bu dala biz de asılmalıyız, oraya alsın bizi.
O şecere-i semavî; bir timsali zeminde olmuş şer'-i enveri. Demek zahmet çekmeden o yol ile çıkardık bu âlem-i ziyaya, sıkmadan zahmet bizi.
Madem yanlış etmişiz; eski yere döneriz, doğru yolu buluruz. Bak, üçüncü yolumuz; şu dağlar üstünde durmuş olan şehbazi.
Hem de bütün cihana okuyor bir ezanı. Bak müezzin-i a'zama, Muhammed-ül Hâşimî (A.S.M.) davet eder insanı, âlem-i nur, envere. İlzam eder niyaz ile namazı.
Bulutları da yırtmış, bak bu hüda dağlarına; semavata ser çekmiş, bak şeriat cibaline, nasıl müzeyyen etmiş zeminimizin yüzü gözü.
İşte çıkmalıyız buradan himmet tayyaresiyle. Ziya, nesim orada, nur u cemal orada. İşte buradadır Uhud-u Tevhid, o cebel-i azizi.
İşte şuradadır Cûdi-i İslâmiyet, o cebel-i selâmet. İşte Cebel-ül Kamer olan Kur'ân-ı Ezher, zülâl-i Nil akıyor o muhteşem menba'dan. İç o âb-ı lezizi!..
فَتَبَارَكَ اَللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَ
وَ اٰخِرُ دَعْوٰينَا اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Ey arkadaş! Şimdi hayali baştan çıkar, aklı kafaya geçir! Evvelki iki yolun mağdub ve dâllîn yolu; hatarları pek çoktur, kıştır daim güz yazı...
Yüzde biri kurtulur; Eflatun, Sokrat gibi. Üçüncü yol; sehildir, hem karib u müstakimdir. Zaîf, kavî müsâvî, herkes o yoldan gider. En rahatı budur ki: Şehid olmak ya gazi.
İşte neticeye gireriz. Evet deha-yı fennî, evvelki iki yoldur, ona meslek ve mezheb. Fakat hüda-yı Kur'ânî, üçüncü yoldur; onun sırat-ı müstakimi îsal eder o bizi.
Bu feza-yı latif, şirin. Yahu başını kaldır bak semavata ser çekmiş, bulutları da yırtmış, aşağıda bırakmış. Davet ediyor bizi.
Şu şecere-i tûbâ, meğer o Kur'ân imiş. Dalları her tarafa uzanmış. Tedelli eden bu dala biz de asılmalıyız, oraya alsın bizi.
O şecere-i semavî; bir timsali zeminde olmuş şer'-i enveri. Demek zahmet çekmeden o yol ile çıkardık bu âlem-i ziyaya, sıkmadan zahmet bizi.
Madem yanlış etmişiz; eski yere döneriz, doğru yolu buluruz. Bak, üçüncü yolumuz; şu dağlar üstünde durmuş olan şehbazi.
Hem de bütün cihana okuyor bir ezanı. Bak müezzin-i a'zama, Muhammed-ül Hâşimî (A.S.M.) davet eder insanı, âlem-i nur, envere. İlzam eder niyaz ile namazı.
Bulutları da yırtmış, bak bu hüda dağlarına; semavata ser çekmiş, bak şeriat cibaline, nasıl müzeyyen etmiş zeminimizin yüzü gözü.
İşte çıkmalıyız buradan himmet tayyaresiyle. Ziya, nesim orada, nur u cemal orada. İşte buradadır Uhud-u Tevhid, o cebel-i azizi.
İşte şuradadır Cûdi-i İslâmiyet, o cebel-i selâmet. İşte Cebel-ül Kamer olan Kur'ân-ı Ezher, zülâl-i Nil akıyor o muhteşem menba'dan. İç o âb-ı lezizi!..
فَتَبَارَكَ اَللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَ
وَ اٰخِرُ دَعْوٰينَا اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Ey arkadaş! Şimdi hayali baştan çıkar, aklı kafaya geçir! Evvelki iki yolun mağdub ve dâllîn yolu; hatarları pek çoktur, kıştır daim güz yazı...
Yüzde biri kurtulur; Eflatun, Sokrat gibi. Üçüncü yol; sehildir, hem karib u müstakimdir. Zaîf, kavî müsâvî, herkes o yoldan gider. En rahatı budur ki: Şehid olmak ya gazi.
İşte neticeye gireriz. Evet deha-yı fennî, evvelki iki yoldur, ona meslek ve mezheb. Fakat hüda-yı Kur'ânî, üçüncü yoldur; onun sırat-ı müstakimi îsal eder o bizi.
Yükleniyor...