İşine karışılmaz. Allah çeker abdini meydan-ı imtihana. "Böyle yaparsan eğer, böyle yaparım" der.
Abd ise hiç yapamaz Allah'ını tecrübe. "Rabbim muvaffak etsen, ben de bunu işlerim" dese, tecavüz eder.
İsa'ya demiş Şeytan: "Madem herşeyi O yapar; kader birdir, değişmez. Dağdan kendini at. O da sana ne yapar?"
İsa dedi: "Ey mel'un! Abd edemez Rabbini tecrübe ve imtihan!."
* * *
İslâm Siyaseti Kendinden Çıkmalı. Başkasına Vasıta Olmamalı. Fırkacılık, Kulüpleri Tevhid-i Kulübe Değil, Tefrik-i Kulûbe Sebeptir
İstanbul'un siyaseti İspanyol nezlesi gibi, insana bulaşıyor, hem hezeyan devrini, arasıra geçiriyor.
Bizans bir kafadır fırkacılık cünûnu, o bizzat bire'sihi müteharrik değildir, bilvasıta dönüyor.
Kulağına Avrupa tenvîm ile uyutup, telkin ile üflüyor, burada oyun başlıyor. Madem oradan geliyor,
Ya menfîdir ya müsbet. Menfi ise, harf gibi gayrın menfaatına delaleti ediyor. İhtiyar selboluyor.
Niyeti tesir etmez. Müsbet ise benziyor, bir mânâ-yı ismîye, bizzat eder nefsine, delâlet ve hem hizmet, sonra vasıta olur.
Buradaki ihtilâf münharifen gidiyor, telâkî noktası da vatanda bulunmuyor. Hatta kürede de olmuyor.
Madem ki öyle olur, müsbet ismî olmalı, kuvvetli el hangiyse Kur'ân'a sahip olmalı. Zaif kalil madem düşer;
Kur'ân'ı, çünkü Kur'ân'dır, hıfz etmeli, sevmeli onu siper etmemeli, yed-i kavîye vermeli, hıfzı ona bırakmalı; muhafaza o ediyor.
Zira ki, din dahilde menfi tarzda edilmez, isti'mal ve istihdam. Otuzbir Mart gösterdi, gösteriyor;
En ehven sureti de müthiş netice verdi. İslâm zararlı çıktı.
* * *
Abd ise hiç yapamaz Allah'ını tecrübe. "Rabbim muvaffak etsen, ben de bunu işlerim" dese, tecavüz eder.
İsa'ya demiş Şeytan: "Madem herşeyi O yapar; kader birdir, değişmez. Dağdan kendini at. O da sana ne yapar?"
İsa dedi: "Ey mel'un! Abd edemez Rabbini tecrübe ve imtihan!."
İslâm Siyaseti Kendinden Çıkmalı. Başkasına Vasıta Olmamalı. Fırkacılık, Kulüpleri Tevhid-i Kulübe Değil, Tefrik-i Kulûbe Sebeptir
İstanbul'un siyaseti İspanyol nezlesi gibi, insana bulaşıyor, hem hezeyan devrini, arasıra geçiriyor.
Bizans bir kafadır fırkacılık cünûnu, o bizzat bire'sihi müteharrik değildir, bilvasıta dönüyor.
Kulağına Avrupa tenvîm ile uyutup, telkin ile üflüyor, burada oyun başlıyor. Madem oradan geliyor,
Ya menfîdir ya müsbet. Menfi ise, harf gibi gayrın menfaatına delaleti ediyor. İhtiyar selboluyor.
Niyeti tesir etmez. Müsbet ise benziyor, bir mânâ-yı ismîye, bizzat eder nefsine, delâlet ve hem hizmet, sonra vasıta olur.
Buradaki ihtilâf münharifen gidiyor, telâkî noktası da vatanda bulunmuyor. Hatta kürede de olmuyor.
Madem ki öyle olur, müsbet ismî olmalı, kuvvetli el hangiyse Kur'ân'a sahip olmalı. Zaif kalil madem düşer;
Kur'ân'ı, çünkü Kur'ân'dır, hıfz etmeli, sevmeli onu siper etmemeli, yed-i kavîye vermeli, hıfzı ona bırakmalı; muhafaza o ediyor.
Zira ki, din dahilde menfi tarzda edilmez, isti'mal ve istihdam. Otuzbir Mart gösterdi, gösteriyor;
En ehven sureti de müthiş netice verdi. İslâm zararlı çıktı.
Yükleniyor...