hükûmet olmak zarurîdir. Tâ herbiri diğerinin noksanını tekmîl ile kâide-i taksîm-ul-mesaî tatbik edilsin.
Te'yid-i münasebet şöyledir ki: Mekâtib-i âliyede hakaîk-i İslâmiyeyi berâhin ile okutmak ve medreselerde fünûn-u lâzime-i medeniye, eski hükemânın bataklığına bedel tedrîs olunmak ve tekyelerde de mütebahhirîn ulema bulunmaktır.
Üçüncü Madde:
Devlet-i ilmiyede meşrûtiyet-i ilmiyeyi te'sis etmektir. Tâ ki, efkâr-ı umumiye-i ilmiye feveran ile, ağraz ve enaniyet ve evhâm ve şübehatı bel' etsin. Zîra herbir âlim, kendi fikrini herkese kabul ettirmekle taklid yolunu açmak ve taharri-i hakikatın yolunu seddetmekle bir nev'i istibdâd-ı ilmiye yapıyor.
Elhâsıl:
İstibdad gerek idarede gerek ilimde olsun, semerât-ı sa' yi istihlâkla istikbale istidbâr ediyor. İdarede kuvvet kanunda olmalı. Ve ilimde de kuvvet hakda olmalı. Yoksa istibdad hükümferma olur.
Dördüncü Madde:
Talebelik sanat-ı mütenevviasında taksîm-ül mesaî kaidesini medresede tatbik etmekle beraber, içtimaât ile münazara ve müdavele-i efkârdan feveran eden bir nevi efkâr-ı umumiyeyi üstad-ı mânevî ittihaz etmektir. Tâ ki talebelikte ukdet-ül hayatiye tenebbüh ve meylût-terakki faaliyete ve meylütteceddüd zuhûra başlasın.
Elhâsıl:
Nasıl ki, devlette efkâr-ı amme hâkimdir. Müftüsü de efkâr-ı umumiye-i ulemâ olmalı. Ve üstad ve muallimi de efkâr-ı âmme-i talebe olmalıdır. Tâ ki, meşrutiyet mütesaviyen ve mütenasiben cereyan etsin. Şeriatta icma-ı ümmet hüccet-i katî' olduğundan efkâr-ı âmmenin kıymet ve mevkiini gösterir.
Beşinci Madde:
Mürşid-i umumî olan vâiz ve hatipler hem âlim-i muhakkik olmalıdır, tâ bürhan ile ikna' eylesin. Zîra tasvir ve tezyin-i müddea, müteharri-i hakikata karşı faidesizdir. Ve hem de hakîm-i müdakkik olmalıdırlar, tâ ki bir şeyi terğib veya terhib ile, ondan daha mühim şeyi tenzil ve tahfîf edip muvazene-i Şeriatı bozmasınlar. Ve hem de belîğ-i hakîm olmalıdırlar. Tâ ki, mukteza-yı hâle mutabık ve ilcaât-ı zamana muvafık ve teşhis-i illete münasib söz söylesinler.
Te'yid-i münasebet şöyledir ki: Mekâtib-i âliyede hakaîk-i İslâmiyeyi berâhin ile okutmak ve medreselerde fünûn-u lâzime-i medeniye, eski hükemânın bataklığına bedel tedrîs olunmak ve tekyelerde de mütebahhirîn ulema bulunmaktır.
Üçüncü Madde:
Devlet-i ilmiyede meşrûtiyet-i ilmiyeyi te'sis etmektir. Tâ ki, efkâr-ı umumiye-i ilmiye feveran ile, ağraz ve enaniyet ve evhâm ve şübehatı bel' etsin. Zîra herbir âlim, kendi fikrini herkese kabul ettirmekle taklid yolunu açmak ve taharri-i hakikatın yolunu seddetmekle bir nev'i istibdâd-ı ilmiye yapıyor.
Elhâsıl:
İstibdad gerek idarede gerek ilimde olsun, semerât-ı sa' yi istihlâkla istikbale istidbâr ediyor. İdarede kuvvet kanunda olmalı. Ve ilimde de kuvvet hakda olmalı. Yoksa istibdad hükümferma olur.
Dördüncü Madde:
Talebelik sanat-ı mütenevviasında taksîm-ül mesaî kaidesini medresede tatbik etmekle beraber, içtimaât ile münazara ve müdavele-i efkârdan feveran eden bir nevi efkâr-ı umumiyeyi üstad-ı mânevî ittihaz etmektir. Tâ ki talebelikte ukdet-ül hayatiye tenebbüh ve meylût-terakki faaliyete ve meylütteceddüd zuhûra başlasın.
Elhâsıl:
Nasıl ki, devlette efkâr-ı amme hâkimdir. Müftüsü de efkâr-ı umumiye-i ulemâ olmalı. Ve üstad ve muallimi de efkâr-ı âmme-i talebe olmalıdır. Tâ ki, meşrutiyet mütesaviyen ve mütenasiben cereyan etsin. Şeriatta icma-ı ümmet hüccet-i katî' olduğundan efkâr-ı âmmenin kıymet ve mevkiini gösterir.
Beşinci Madde:
Mürşid-i umumî olan vâiz ve hatipler hem âlim-i muhakkik olmalıdır, tâ bürhan ile ikna' eylesin. Zîra tasvir ve tezyin-i müddea, müteharri-i hakikata karşı faidesizdir. Ve hem de hakîm-i müdakkik olmalıdırlar, tâ ki bir şeyi terğib veya terhib ile, ondan daha mühim şeyi tenzil ve tahfîf edip muvazene-i Şeriatı bozmasınlar. Ve hem de belîğ-i hakîm olmalıdırlar. Tâ ki, mukteza-yı hâle mutabık ve ilcaât-ı zamana muvafık ve teşhis-i illete münasib söz söylesinler.
Yükleniyor...