O farklardan en barizi ise; İslâmiyet dini, âlem-i İslâm arasında husumete sebeb olmamasıdır. Olmuşsa da, ekall-i kalildir. Husumet ancak İslâmiyetle, ona tecavüz edenlerin arasında olmuştur. Hem İslâmiyet, Katolik Mezhebi hilafına olarak -nadir bazı hadiseler müstesna- ehl-i İslâm arasında siyasî desiselerin aleti ve vasıtası olmamıştır. Öyle ise, hiçbir mazlumun bizdeki şu hakiki hisse (din hissine) itiraz etmeye hakkı yoktur. Çünkü İslâmiyet, fakirlerin sığınağı, mazlumların melce'idir.

Kur'ânı Rahmeten lil âlemin olarak inzal eden Allah'a yemin olsun ki; İslâmiyetteki vücûb-u zekat ve hurmet-i ribâ gibi emirler, kalblerinin bütün samimiyetleriyle şehâdet ediyorlar ki; İslâmiyet fakirlerin hamisi, miskinlerin melce'idir.

Halbuki Katolik mezhebi ise, fakirlerin ve zaiflerin karşısında her zaman zâlimlerin kal'ası olmuştur. İşte İslâmiyette -bu mezhebe nisbetle-, siyasî desiselerin müdahelesi neticesinde mazlumlarda heyecana getirdiği intikam hissi ancak binde birdir.

İşte bu açık ve beyyin farklarla ve münasebetsiz kıyas ile beraber, Hristiyanların sülûk ettikleri yoldan biz de gitmiş olsaydık; İslâm âlemini bin yıl boyunca herc ü merce sürükledikten sonra, şayet o kıyas doğru olmuş olsaydı, ancak Fransa'nın şimdiki tarzına ulaşabilirdik.

Halbuki onların hal-i hazır medeniyetleri (ahlâk ve insanlık gibi mefhumlarda) ise, o kadar çok su-i istimalat, günah ve kötülükleriyle beraber bedava bile olsa alınmaması lazımken, acaba bin senenin mesaîsinin sarfından sonra nasıl alınabilirdi?!.

S- Ecnebîlerden gelmiş olan o hiss-i husûmet (yani dine karşı) İslâm âleminde cay-ı kabul görmemiş ise, bize bu derece sirayetinin sebebi nedir?!.

C- Nasılki bir söz, maâni-yi saneviyye tesmiye edilen maksatları ile, fikirleri bazen tenvir, ya da karartması olduğu gibi; öyle de bir kelam, "maâni-i ûla" tabir edilen tarz-ı ifadesi ve uslübunun sûretleri ile hisleri bazen tenzih ya da kirletmesi vaki' oluyor.

İşte buna göre, tercüme edilip içimize girmiş olan ecnebî eserler, kendi maksadları ile fikirlerimizi bazan tenvir ettiği gibi; çok defa da kendi üslûblarının suretleri ile hissiyatımızı teşviş eder, belki de bazen sapıttırır. Hatta bazen ecnebîlerin bir tarihçisi veya edîbinin kitablarında

Yükleniyor...