C- Herkese dünya terakki dünyası olsun, yalnız bizim için tedenni dünyasıdır?.. Öyle mi? İşte ben de sizinle konuşmayacağım, şu tarafa dönüyorum, müstakbeldeki insanlarla konuşacağım: Ey üçyüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş, sâkitane benim sözümü dinleyen, bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bana temaşa eden Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed vesaireler!.. Size hitab ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, "Sadakte" deyiniz!. Ve demek size borç olsun!.. Şu muasırlarım varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazî derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim. Sizler cennet-âsâ bir bahardasınız.. Şimdi ekilen tohumlar, zemininizde çiçek açacaktır. Benim hizmetimin ücretini; sizden şunu beklerim ki: mazî kıt'asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarıma uğrayınız. O çiçeklerden birkaç tanesini mezar taşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız. Kapıcısına tenbih edeceğiz; bizi çağırınız.

هَن۪يئًا لَكُمْ

sadâsını işiteceksiniz.

وَلَوْ مِنَ الشَّاهِدِ عَلٰى طَيْفِ الضَّيْفِ

{(*) Gitme! Seni çağırır. -Müellif-}

Şu zamanın memesinden bizimle süt emen, gözleri arkadan mazîye bakan, tasavvuratları kendileri gibi hakikatsız ve ayrılaşmış çocuklar, şu kitabın hakâikını hayal tevehhüm etsinler. Zîrâ benim vüsûkum var ki, şu kitabın mesaili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir.

Ey muhatab! Ben çok bağırıyorum. Zîrâ asr-ı sâlis-i aşrın minaresinin tepesinde durup, (sureten medenî) fikren mazînin en derin derelerinde olanları camiaya davet ediyorum.

İşte ey iki ayaklı mezar-ı müteharrik! Mesîl-i neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz! Tâ ki, hakikat-ı İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvüc-sâz eden nesl-i cedid gelebilsin!..

Yükleniyor...