Zât-ı Akdes'ten neden istiğrab olunsun ki; ondan derecatla eshel ve ehaff olanı hamletsin. Evet bir dağı kaldıran, bir hokkayı kaldırabilmekten tereddüd etmek, sırf safsata etmektir.
Elhasıl:
Nasıl Kur'ân'ın bazısı, bazısına müfessirdir; kezalik kâinat kitabı dahi, bazı sutûru arkalarındaki san'at ve hikmeti tefsir eder.
İşaret:
Eğer desen: Bazı mutasavvifîn kelâmından ittisal ve ittihad ve hulûl zahir oluyor. Ve ondan tevehhüm edilir ki; bazı maddiyyunun mesleği olan vahdet-ül vücûda bir münasebet gösterir.
Elcevab:
Müteşabih hükmünde olan muhakkikîn-i sofiyenin şatahatını -ki vücûd-u Akdes'e hasr-ı nazar ve istiğrak ve mümkinattan tecerrüd cihetiyle- matmah-ı nazar ettikleri delil içinde neticeyi görmek, yani âlemden Sâni'i müşahede etmek tarîkıyla takib ettikleri meslek olan cedavil-i ekvanda cereyan-ı tecellîyatı ve melekûtiyet-i eşyada sereyan-ı füyûzâtı ve meraya-yı mevcûdâtta tecellî-i esma ve sıfatı ise; dîk-ul elfaz sebebiyle uluhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye tabir ettikleri hakâikı başkalar anlamadılar!.. Sû'-i tefehhüm ile kendi isti'dad-ı şûrelerinden zuhûr eden evham-ı vâhiyeye, muhakkikînin kelimat ve şatahatını tatbik ettiler.
Yûha, onların akıllarına!.. Süreyya derecesinde olan muhakkikînin efkâr-ı mücerredeleri, sera derekesinde olan mukallidîn-i maddiyyunun efkâr-ı sefilesinden binler derece uzaktır.
Evet şu iki fikrin tatbikine çalışmak, şu zaman-ı terakkide akl-ı beşerin düçar-ı sekte olduğunu ve varta-i mevte düştüğünü izhar etmektir ki; insaniyet müteessifane nazar ederek ve istidad, tahkik ve terakki lisanıyla;
كَلَّا وَاللّٰهِ اَيْنَ الثَّرٰى مِنَ الثُّرَيَّا وَ اَيْنَ الضِّيَٓاءُ السَّاطِعُ مِنَ الظُّلْمَةِ الطَّامِسَةِ
demeye mecbur oluyor.
İşaret:
Şunlar, ehl-i vahdet-üş şuhuddurlar. Fakat vahdet-ül vücûd ile mecazen tabir edilebilir. Fakat hakikaten vahdet-ül vücûd, bazı hükema-i kadîmenin meslek-i bâtılasıdır.
Tenbih:
Şu mutasavvifînin reis ve kebiri demiş ki: İttisali veya ittihadı veya hulûlü iddia eden mârifet-i İlahiyeden hiçbir şey istişmam etmemiştir. Evet mümkin, Vâcib ile nasıl ittisal veya ittihad edecek? Kellâ!..
Elhasıl:
Nasıl Kur'ân'ın bazısı, bazısına müfessirdir; kezalik kâinat kitabı dahi, bazı sutûru arkalarındaki san'at ve hikmeti tefsir eder.
İşaret:
Eğer desen: Bazı mutasavvifîn kelâmından ittisal ve ittihad ve hulûl zahir oluyor. Ve ondan tevehhüm edilir ki; bazı maddiyyunun mesleği olan vahdet-ül vücûda bir münasebet gösterir.
Elcevab:
Müteşabih hükmünde olan muhakkikîn-i sofiyenin şatahatını -ki vücûd-u Akdes'e hasr-ı nazar ve istiğrak ve mümkinattan tecerrüd cihetiyle- matmah-ı nazar ettikleri delil içinde neticeyi görmek, yani âlemden Sâni'i müşahede etmek tarîkıyla takib ettikleri meslek olan cedavil-i ekvanda cereyan-ı tecellîyatı ve melekûtiyet-i eşyada sereyan-ı füyûzâtı ve meraya-yı mevcûdâtta tecellî-i esma ve sıfatı ise; dîk-ul elfaz sebebiyle uluhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye tabir ettikleri hakâikı başkalar anlamadılar!.. Sû'-i tefehhüm ile kendi isti'dad-ı şûrelerinden zuhûr eden evham-ı vâhiyeye, muhakkikînin kelimat ve şatahatını tatbik ettiler.
Yûha, onların akıllarına!.. Süreyya derecesinde olan muhakkikînin efkâr-ı mücerredeleri, sera derekesinde olan mukallidîn-i maddiyyunun efkâr-ı sefilesinden binler derece uzaktır.
Evet şu iki fikrin tatbikine çalışmak, şu zaman-ı terakkide akl-ı beşerin düçar-ı sekte olduğunu ve varta-i mevte düştüğünü izhar etmektir ki; insaniyet müteessifane nazar ederek ve istidad, tahkik ve terakki lisanıyla;
كَلَّا وَاللّٰهِ اَيْنَ الثَّرٰى مِنَ الثُّرَيَّا وَ اَيْنَ الضِّيَٓاءُ السَّاطِعُ مِنَ الظُّلْمَةِ الطَّامِسَةِ
demeye mecbur oluyor.
İşaret:
Şunlar, ehl-i vahdet-üş şuhuddurlar. Fakat vahdet-ül vücûd ile mecazen tabir edilebilir. Fakat hakikaten vahdet-ül vücûd, bazı hükema-i kadîmenin meslek-i bâtılasıdır.
Tenbih:
Şu mutasavvifînin reis ve kebiri demiş ki: İttisali veya ittihadı veya hulûlü iddia eden mârifet-i İlahiyeden hiçbir şey istişmam etmemiştir. Evet mümkin, Vâcib ile nasıl ittisal veya ittihad edecek? Kellâ!..
Yükleniyor...