bu âleme göndermiş. Tâ nefis ve mallarıyla Cennet'e müşteri olanların rağabâtını tehyic ve iştihalarını açsın.

Aynen bunun gibi;

مِنْ جِبَالٍ ف۪يهَا مِنْ بَرَدٍ

bir istiare-i bediâ ondan takattur ediyor. O istiarenin zemini ise, zemin ve âsuman mabeyninde hükm-ü hayal ile tasavvur olunan müsabakat ve rekabetin tahayyülü üzerine müessestir. Mezra'âsı şöyledir ki; zemin kar ve bered ile tezemmül veya taammüm eden dağlarıyla ve rengârenk besatîniyle süslendiği gibi, güya ona rekabeten ve inaden âsûman dahi cibal ve besatîni andıran rengârenk ile teşekkül eden ve dağlara nazireler yapmak için parça parça dağılan bulutlarıyla sarılıp cilveger oluyor. O dağ gibi parça parça bulutlara; sefineler veyahut dağlar veyahut develer veyahut bostan ve derelerdir denilse, teşbihte hata edilmemiş olur. O cevvdeki seyyarelerin çobanı ra'ddır. Kamçı gibi, berkini başları üzerine silkeleyip dolaştırıyor. O müsahhar ve sabihalar ise, o bahr-i muhit-i havaîde seyr ü cereyan etmekle, mahşere tesadüf etmiş dağları andırırlar. Güya sema, su buharının zerratını ra'd ile silâh başına davet ettiği gibi; "Rahat olun" emriyle herkes yerine gider, gizlenir. Evet çok defa bulut, dağın libasını giydiği gibi; heykeli ile teşekkül etmekle beraber, bered ve karın beyazıyla televvün ve rutubet ve bürudetiyle tekeyyüf eder. Öyle ise bulut ve dağ komşu, arkadaştırlar. Birbirine levazımatını âriye vermeye mecburdurlar. Bu uhuvvet ve mübadeleti Kur'ân'ın çok yerleri gösterir. Zîrâ bâzan onu, onun libasında ve ötekini berikinin suretinde bize gösterir. Hem de Tenzil'in pek çok menazilinde dağ ve bulut birbirinin elini tutup musafaha ettikleri vardır. Nasıl ki kitab-ı âlemin bir sahifesi olan zeminde muanaka ve musafahaları şahiddir. Zîrâ umman-ı havada iskele hükmünde olan dağ tepesinde lenger-endaz olduklarını görüyoruz...

İkinci âyet:

وَ الشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ

Evet

تَجْر۪ى

bir üslûba işaret ettiği gibi,

لِمُسْتَقَرٍّ

dahi bir hakikatı telvih eder. Demek caizdir ki,

تَجْر۪ى

lafzıyla şöyle bir üslûba işaret olsun, şöyle: Şems, demiri, altundan yapılmış mühezzeb, müzehheb zırhlı bir sefine gibi esîrden olan ve mevc-i mekfuf tabir olunan umman-ı semada seyahat ve yüzüyor. Eğer çendan müstekarrında lenger-endazdır. Lâkin o bahr-i semada o "zeheb-i zâib" cereyan ediyor. Fakat o cereyan, arazî ve tebaî ve tefhim için müraat ve ihtiram olunan nazar-ı hissiyledir. Fakat hakikî iki cereyanı

Yükleniyor...