-İslâm parça parça olmuş.

Dedim:

-Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâm'ın müstaid bir veledidir, İngiliz mekteb-i i'dadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâm'ın zeki bir mahdumudur, İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâm'ın iki bahadır oğullarıdır, Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor, ilâ âhir.

Yahu şu asilzade evlâd, şehâdetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt'a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyet'in bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle; kader-i ezelînin nazarında (ilk baskı: "kader-i ezelîye karşı") feleğin inadına, nev'-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir. İşte hikâyemin yarısı bu kadar.

* * *


Neme lâzım ve nefsî nefsî dediren halet-i ruhiyeyi bir temsil ile beyan edeceğim:

Felekzede, perişan

{(*) Demek

اَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَ جَنَّةُ الْكَافِرِ

mecaz değilmiş. -Müellif-}


fakat asîl bir aşiretten bir cesur adam ile; tâli'i yaver, feleği müsaid, diğer bir aşiretten bir korkak ile bir yerde rastgelirler. Müfahare, münazara başlar.

Evvelki adam başını kaldırır, aşiretinin zelil olduğunu görür, izzet-i nefsine yediremez. Başını indirir, nefsine bakar, bir derece ağır görür, eyvah! O vakit "Neme lâzım, işte ben, işte ef'alim" gibi şahsiyatla yaralanmış gururu feryada başlar. Veyahut o aşiretten çekilip, veya asılsızlık gösterip, başka aşirete intisab eder.

İkinci adam başını kaldırdıkça, aşiretinin mefahiri gözünü kamaştırır, hiss-i gururunu kabartırır, nefsine bakar gevşek görür. İşte o vakit, hiss-i fedakârî, fikr-i milliyet uyanır; "Aşiretime kurban olayım" der.

Eğer bu temsilin remzini anladınsa, şu müsabaka ve mücadele meydanı olan bu cihan-ı ibrette, bir müslim -meselâ- bir Hristiyan veya bir Kürd, bir Rum ile (ilk baskıda: "bir Müslim veya bir Kürd, mesela bir Hristiyan...") manen hissiyatları mübareze-i hamiyette mukabele ve


Yükleniyor...