eder. İşte Sâni'-i Zülcelal'den tegafül sebebiyle böyle gayr-ı makul, gayr-ı mülayim bir illet-i ızdırarî olan tabiatla kendilerini aldatmışlar.

ŞERİAT-I İLÂHİYE İKİDİR

Birincisi:

Sıfat-ı Kelâmdan gelen bir şeriattır ki, beşerin ef'al-i ihtiyariyesini tanzim eder.

İkincisi:

Sıfat-ı İradeden gelen ve evamir-i tekviniye tesmiye edilen şeriat-ı fıtriyedir ki, bütün kâinatta câri olan kavânin-i âdâtullahın muhassalasından ibarettir.

Evvelki şeriat nasıl kavânin-i akliyeden ibarettir; tabiat denilen ikinci şeriat dahi, mecmu-u kavânin-i itibariyeden ibarettir. Sıfat-ı kudretin hâssası olan tesir ve îcada mâlik değillerdir.

{(*) Dikkat, dikkat! -Müellif-}

Sâbıkan sırr-ı tevhid beyanında demiştik: Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi halkeden her şeyi halketmiştir. Öyle ise, bir şeyi yapan Vâhid-i Ehad, Ferd-i Samed olmak zarurîdir.

Şu ehl-i dalâletin gösterdikleri esbab-ı tabiiye, hem müteaddid, hem birbirinden haberi yok; hem kör, iki elinde iki kör olan tesadüf-ü a'mâ ve ittifakıyet-i avrânın eline vermiştir.

قُلِ اللّٰهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ ف۪ى خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ

Elhasıl:

İkinci bürhanımız olan kitab-ı kebir-i kâinattaki nazm ve nizam, intizam ve te'lifindeki i'caz güneş gibi gösteriyor ki; bir kudret-i gayr-ı mütenahî, bir ilm-i lâ-yetenahî, bir İrade-i Ezeliyenin eserleridir.

S: Nazm ve nizam-ı tamme ne ile sabittir?

Elcevab:

Nev'-i beşerin havas ve cevasisi hükmünde olan fünûn-u ekvan istikrâ-ı tamme ile o nizamı keşfetmişlerdir. Çünki; her bir nev'e dair bir fen ya teşekkül etmiş veya etmeye kâbildir. Her bir fen, külliyet-i kaide hasebiyle kendi nev'indeki nazm ve intizamı gösteriyor. Zîrâ, her bir fen kavaid-i külliye desatirinden ibarettir. Demek şahsın nazarı, nizamı ihata etmezse, cevasis-i fünûn vasıtasıyla görür ki, insan-ı ekber insan-ı asgar gibi muntazamdır. Her bir şey, hikmet üzere vaz' edilmiştir.

Yükleniyor...