sonra meydanda dirilenler var. Biz bu mağlubiyetle bir saadet-i âcile-i

﴿عَاجِلَهءِ﴾

muvakkata kaybettik; fakat bir saadet-i âcile-i

﴿آجِلَهءِ﴾

müstemirre bizi bekliyor. Pek cüz'î ve mütehavvil ve mahdud olan hali, geniş istikbal ile mübadele eden kazanır.

Birden meclis tarafından denildi:

-İzah et!

Dedim:

-Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki' ediyor. Zîrâ beşer esir olmak istemediği gibi; ecîr olmak da istemez. Galib olsa idik, hasmımız ve düşmanımız elindeki cereyan-ı müstebidaneye belki daha şedidane kapılacak idik. Halbuki o cereyan hem zalimane, hem tabiat-ı âlem-i İslâma münafî, hem ehl-i imanın ekseriyet-i mutlakasının menfaatine mübayin, hem ömrü kısa, parçalanmaya namzeddir. Eğer ona yapışsa idik, âlem-i İslâmı fıtratına, tabiatına muhalif bir yola sürecek idik.

Şu medeniyet-i habise ki, biz ondan yalnız zarar gördük. Ve nazar-ı şeriatta merdud ve seyyiatı hasenatına galebe ettiğinden; maslahat-ı beşer fetvasıyla mensuh ve intibah-ı beşerle mahkûm-u inkıraz, sefih, mütemerrid, gaddar, manen vahşî bir medeniyetin himayesini Asya'da deruhde edecek idik.

Meclisten biri dedi:

-Neden Şeriat şu medeniyeti reddeder?

Dedim:

-Çünki beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise şe'ni, tecavüzdür. Hedef-i kasdı, menfaattır. O ise şe'ni, tezahumdür. Hayatta düsturu cidaldir. O ise şe'ni, tenazu'dur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise şe'ni, böyle müdhiş tesadümdür. Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşci' ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir.

O heva ise şe'ni, insaniyeti derece-i melekiyeden dereke-i kelbiyete indirmektir, insanın mesh-i manevîsine sebeb olmaktır. Bu medenîlerden

Yükleniyor...