binler adamı en ağnr cezalara çarpacak bir hadiseye göre tertib edilmiş.. Halbuki, en âdi bir adamın en âdi bir hırsızlığı gibi bir hadiseyi andıracak bir ceza vaziyetini netice verdi...”
{Osmanlıca Lem’alar Sh. 837.. Hazret-i Üstâd’ın bu gerçek, hakikatlı ve pervasız ifadeleri de göstermektedir ki: Münafık ve zındık din düşmanı komiteler, her yerde dehşet saçan propaganda yapmışlar ki “Bediüzzaman ve talebeleri idam olacaklar!..” diye... Nitekim de bu plân ve emel ile Üstâd ve talebeleri Eskişehir hapishanesine yollanmışlardı. Ama “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” darb-ı meseli gibi, Eskişehir hapishanesine doldurulan masumlardan birçoğu iki ay sonra,doksanyedi kişisi ise 3.5 ay sonra tahliyeedilmeleriyle, munafıklık ve yalancılıkları meydana çıkmıştır. A.B.}
İşte yukarda az bazı bölümlerini nümûne için arzettiğimiz müdafalar ve cevabî müskit izahlar ve mantıkî ve hukukî delil ve ispatlara rağmen, Eskişehir Ağırceza mahkemesi ve zamanın temyiz mahkemesi; Denizli mahkemesi gibi tam hakperestane ve âdilane davranmaya muvaffak olamamış ve kendi müstakil ve bî-taraf olan adalet makamını, yaygaracıların tesirinden ve hâricî baskı ve tahviflerden kurtaramamıştır. Hükümetin prestijini vikaye yolunda ve zındık münafıklara da bir paye vermek, bir kemik atmak nev’inden; Üstâd Bediüzzaman’da ve onun beraberindeki talebelerinde ve te’lif etmiş olduğu iman nurlarından ibaret olan risalelerinde, siyasi herhangi bir hareket, bir mülâhaza ve emniyet ve asayişi bozacak herhangi bir davranışın zerresini dahi bulamamışken; fakat bahaneli sebeblerden tutturarak, davayı kanaât-ı vicdaniye ile başka bir maddeye çevirmiş ve küçültmüşlerdi. O da Kur’ân’ın verasete ve kadınların örtünmesine dair bir iki ayetini ilmî ve mantıkî tefsirini muahazeye sebeb göstermişlerdi.
Gülünç Bir Mantıksızlık
şu acib ve gülünç mantıksızlığa dikkat edilsin ki; Türkiye’de bir taraftan fikir ve vicdan ve kelâm hürriyetinden söz edilir, bir yandan da vicdan hürriyetinin anayasa teminatı altında olduğundan bahsedilir, en acib ve garib bir yanı da Kur’ân’ın kendisi ve umum tefsirleri meydanda ve kütübhanelerde bulunur olduğu halde; Bediüzzaman Hazretleri Kur’ân’ın mezkûr ayetlerini tefsir edip, aklî ve ilmî ve mantıkî hikmetlerini yazdığı için; kanunlarla muahazeye tabi’ tutulur ve mes’ul gösterilirdi. Bilmiyoruz, dünyanın hiç bir yerinde böyle keyfi bir muamele, kanun namına kanunsuzluk ve mantıksızlık olmuş mu ve görülmüş müdür?..
Lâkin bütün bu işlere rağmen, Eskişehir mahkemesinin gizli ve perdeli de olsa, küçük bir adaletinden söz etmek de mümkündür, şöyle ki:
Türkiye cumhuriyeti hükûmetinin o dönemlerinde, dine ve din ehline çok fazla düşmanlık, kin, küçümseme ve iğbirar varken; din düşmanı zındık komiteler de onun bu tutumundan ve kanunlarının din aleyhindeki
{Osmanlıca Lem’alar Sh. 837.. Hazret-i Üstâd’ın bu gerçek, hakikatlı ve pervasız ifadeleri de göstermektedir ki: Münafık ve zındık din düşmanı komiteler, her yerde dehşet saçan propaganda yapmışlar ki “Bediüzzaman ve talebeleri idam olacaklar!..” diye... Nitekim de bu plân ve emel ile Üstâd ve talebeleri Eskişehir hapishanesine yollanmışlardı. Ama “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” darb-ı meseli gibi, Eskişehir hapishanesine doldurulan masumlardan birçoğu iki ay sonra,doksanyedi kişisi ise 3.5 ay sonra tahliyeedilmeleriyle, munafıklık ve yalancılıkları meydana çıkmıştır. A.B.}
İşte yukarda az bazı bölümlerini nümûne için arzettiğimiz müdafalar ve cevabî müskit izahlar ve mantıkî ve hukukî delil ve ispatlara rağmen, Eskişehir Ağırceza mahkemesi ve zamanın temyiz mahkemesi; Denizli mahkemesi gibi tam hakperestane ve âdilane davranmaya muvaffak olamamış ve kendi müstakil ve bî-taraf olan adalet makamını, yaygaracıların tesirinden ve hâricî baskı ve tahviflerden kurtaramamıştır. Hükümetin prestijini vikaye yolunda ve zındık münafıklara da bir paye vermek, bir kemik atmak nev’inden; Üstâd Bediüzzaman’da ve onun beraberindeki talebelerinde ve te’lif etmiş olduğu iman nurlarından ibaret olan risalelerinde, siyasi herhangi bir hareket, bir mülâhaza ve emniyet ve asayişi bozacak herhangi bir davranışın zerresini dahi bulamamışken; fakat bahaneli sebeblerden tutturarak, davayı kanaât-ı vicdaniye ile başka bir maddeye çevirmiş ve küçültmüşlerdi. O da Kur’ân’ın verasete ve kadınların örtünmesine dair bir iki ayetini ilmî ve mantıkî tefsirini muahazeye sebeb göstermişlerdi.
Gülünç Bir Mantıksızlık
şu acib ve gülünç mantıksızlığa dikkat edilsin ki; Türkiye’de bir taraftan fikir ve vicdan ve kelâm hürriyetinden söz edilir, bir yandan da vicdan hürriyetinin anayasa teminatı altında olduğundan bahsedilir, en acib ve garib bir yanı da Kur’ân’ın kendisi ve umum tefsirleri meydanda ve kütübhanelerde bulunur olduğu halde; Bediüzzaman Hazretleri Kur’ân’ın mezkûr ayetlerini tefsir edip, aklî ve ilmî ve mantıkî hikmetlerini yazdığı için; kanunlarla muahazeye tabi’ tutulur ve mes’ul gösterilirdi. Bilmiyoruz, dünyanın hiç bir yerinde böyle keyfi bir muamele, kanun namına kanunsuzluk ve mantıksızlık olmuş mu ve görülmüş müdür?..
Lâkin bütün bu işlere rağmen, Eskişehir mahkemesinin gizli ve perdeli de olsa, küçük bir adaletinden söz etmek de mümkündür, şöyle ki:
Türkiye cumhuriyeti hükûmetinin o dönemlerinde, dine ve din ehline çok fazla düşmanlık, kin, küçümseme ve iğbirar varken; din düşmanı zındık komiteler de onun bu tutumundan ve kanunlarının din aleyhindeki
Yükleniyor...