veriyor ve yollarını ne güzel gösteriyor. Halbuki; Bediüzzaman’ın bu nutkunun söylendiği tarihten on yedi sene sonra, bir adam, Bediüzzaman’ın bu sözlerini taklid ederek mukallidane ve mantık kaideleri, yol ve proğramları olmaksızın söylediği.. Ve tüm idare ve komuta elinde iken yaşadığı zaman boyunca, söylediği gibi hiç bir terakki, hiç bir ilerleme kaydedilmediği halde, bugüne kadar riyakâr ağızlarda, güya bu söz onun imiş gibi, sakız gibi çiğnendi. Nitekim aynı adam, hadis-i şerif menşeli bazı hakikatlı ifadeleri kendine mal ederek konuştuğu da olmuştu. Her ne ise,..
İkincisi:
Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri bir de terakkî ve teâlî hususunda müjdeleyerek verdiği te’minatın müsbet şartları yanında, ayrıca onu engelleyen, yolunu kapayan menfi şartlarının bazılarına da şöyle işaret etmiştir:
“Ey ebna-i vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz. Ta elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka bir kabta bize içirtmekle boğmasın.(53) Zira hürriyet, müraat-ı ahkâm ve adab-ı şeriâtla ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşv ü nema bulur...”
Bu parağrafın az altında da şöyle der: “Yoksa Hürriyeti sefahet, lezaiz-i nâmeşrua’, israfât, tecavüzât ve heva-yı nefse ittiba’da serbestiyet ile tefsir, amel etmek; bir padişahın esaretinden çıkmakla, nefsin esaret-i rezilesinin altına girdiklerinden milletin çocukluk tabiatını ve sefih olduğunu gösterdiğinden, parelenmiş olan eski esarete lâyık ve hürriyete adem-i liyakat gösterir...”(54)
Aynı bahsin devamında mevzu’u daha da aydınlatmak için şöyle der: ”Biz millet-i Osmaniye erkeğiz. Kamet-i merdâne-i istidad-ı millimize kadınların libası gibi süslü sefahat ve israfat yakışmıyor. Binaenaleyh aldanmıyalım, kaidesini düstur-ül amel yapalım. şöyle:
Ecnebiyede terakkiyat-ı medeniyeye yardım edecek noktaları (Fünûn ve sanayi’ gibi) meal-memnuniye alacağız. Amma medeniyetin zünûb ve mesavisi olan bâ’zı adât ve ahlâk-ı seyyie ki; ecnebilerde mehasin-i medeniye-i kesire ile muhât olduğu için, çirkinliği o kadar göstermiyor.. Biz ise aldığımız vakit, sû-i tali’ cihetiyle müşkil-üt tahsil mehasin-i medeniyeti terk, çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünûb-u medeniyeti kesb ettiğimizden, muhannes ve mütereccile gibi oluruz. (Yani kadınlaşmış erkek, erkekleşmiş kadın gibi...)”(55)
İkincisi:
Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri bir de terakkî ve teâlî hususunda müjdeleyerek verdiği te’minatın müsbet şartları yanında, ayrıca onu engelleyen, yolunu kapayan menfi şartlarının bazılarına da şöyle işaret etmiştir:
“Ey ebna-i vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz. Ta elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka bir kabta bize içirtmekle boğmasın.(53) Zira hürriyet, müraat-ı ahkâm ve adab-ı şeriâtla ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşv ü nema bulur...”
Bu parağrafın az altında da şöyle der: “Yoksa Hürriyeti sefahet, lezaiz-i nâmeşrua’, israfât, tecavüzât ve heva-yı nefse ittiba’da serbestiyet ile tefsir, amel etmek; bir padişahın esaretinden çıkmakla, nefsin esaret-i rezilesinin altına girdiklerinden milletin çocukluk tabiatını ve sefih olduğunu gösterdiğinden, parelenmiş olan eski esarete lâyık ve hürriyete adem-i liyakat gösterir...”(54)
Aynı bahsin devamında mevzu’u daha da aydınlatmak için şöyle der: ”Biz millet-i Osmaniye erkeğiz. Kamet-i merdâne-i istidad-ı millimize kadınların libası gibi süslü sefahat ve israfat yakışmıyor. Binaenaleyh aldanmıyalım, kaidesini düstur-ül amel yapalım. şöyle:
Ecnebiyede terakkiyat-ı medeniyeye yardım edecek noktaları (Fünûn ve sanayi’ gibi) meal-memnuniye alacağız. Amma medeniyetin zünûb ve mesavisi olan bâ’zı adât ve ahlâk-ı seyyie ki; ecnebilerde mehasin-i medeniye-i kesire ile muhât olduğu için, çirkinliği o kadar göstermiyor.. Biz ise aldığımız vakit, sû-i tali’ cihetiyle müşkil-üt tahsil mehasin-i medeniyeti terk, çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünûb-u medeniyeti kesb ettiğimizden, muhannes ve mütereccile gibi oluruz. (Yani kadınlaşmış erkek, erkekleşmiş kadın gibi...)”(55)
Yükleniyor...