اِعْلَمْ



Bil ey birader! İlm-i usûlde takarrur etmiştir ki, müsbit, (yani isbat eden) nâfîye müreccahtır. Bunun sırrı budur ki; nefy, kendi mevziine inhisar eder. Fakat isbat ise, taaddî eder, (yani başka yere de hükmeder). Hattâ isterse, bin nefyedici birleşerek bir şeyi nefyetsinler, yine hepsi bir hükmündedirler. Fakat bin isbatçının herbiri âdeta bin hükmündedir. Çünkü isbatçılar meselâ birisi güneşi bir pencereden gördü, gösterdi. Diğeri başka bir pencereden gördü ve hâkeza, herbirisi diğerlerini te’yid etmiş olur. Zira görünen ve müşahede edilen güneş, başka başka pencerelerden, deliklerden görünsede, müddeada birleşip ittihad ediyor.

Amma nefyedicilerde ise, birisi penceresi olmadığı için görmemiş, öbürü göz za’fiyetinden dolayı müşahede etmemiş. Başkası bakmadığı için ve hakeza!.. Demek herbirisinin kuvveti ancak nefsine münhasır kalıyor. Ve görünmemek yalnız onun indindedir ki, nefs-ül emirdeki intifaya delâlet etmez. Öyle ise bunlar, esbabın ihtilafıyla beraber ayrı ayrı müddealarından dolayı, birbirlerini te’yid edemezler. Çünkü o intifa ve görünmemek, yalnız nefyedicinin yanında münhasır ve mukayyeddir ki, meselâ “Benim yanımda yoktur” der. Demiyor: “Nefs-ül emirde yoktur.

Eğer bu sırrı anladınsa, bil ki; bütün ehl-i dalâlet ve küfrün mesail-i imaniyeden bir mes’eleyi nefyetmek noktasında ittifak etmeleri; onda onların ittifakları te’sirsizdir. Belki onların umumu bir tek şahıs hükmünde kıymetsizdir. Bununla beraber, o nefydeki o hüccet, yalnız ona münhasır kalan kasır ve kısır bir hüccettir.

Amma ehl-i hidayetin mesail-i imaniyede olan ittifakları ise, adeta umumun hepsi, her hepsiyle teeyyüd ediyor.. Ve sanki hepsi birden herbirinin şahidleri hükmündedirler.

,* * *

اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Nasılki bir binanın birbirine dayanmış olan ecza ve taşları, herbirisi o binadaki umum taşların yekûn kuvvetlerine dayanır. Ve böylece herbirisinin za’fiyeti de külle dayanmakla zail olmuş


Yükleniyor...