بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ

عَلَي سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَي آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

اِعْلَمْ

Bil ey musallî-i zâkir! Sen

اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

veyahut

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ

veya

اَلْحَمْدُ لِلّٰه

deyip, meselâ bir hüküm ile hükmettiğin zaman; bir davayı iddia ediyor ve bir itikadı ilân ediyorsun. İşte senin o davanda o hükmî kelimeleri an-ı telaffuzunda milyonlarca müslümanlar sana şehadet ettikleri gibi; senden evvel gelip geçen milyarlarca mü’minler dahi, senin söylediğin aynı o kelimeleri söylemiş olduklarından, âdeta seni o davanda hep tasdik ediyorlar.

Hem dahi, İslâmiyetin sıdkına dair olan bütün delil ve bürhanlar; ve onun ahkâmını isbat eden bütün hüküm ve davalar; ve bina-yı İslâmiyetin birbirine dayanmış şâhidlerinden, bürhanlarından ve delail mismarlarından herbir cüzü, seni yine davanda te’yid ediyor ve o hükmünü tesbit ediyor ve o şehadetlerini tezkiye ediyorlar.

Ve keza, telaffuz etmiş olduğun o kudsî mübarek kelimelerin içine ve üstüne pek büyük emirler ve nurlar giriyor ve konuyor. Ve onların üzerine çok cesîm, kudsi feyizler ve bereketler nâzil oluyor. Ve keza telaffuz ettiğin o mübarek kelimelerin çeşmelerinden ab-ı hayat içen cumhur-u mü’minînin teveccühlerinden hasıl olan cezebatın elektriklerinden ve umum muvahhidînin kalblerinden sızan ab-ı hayat-ı maneviyenin reşhalarından, serpintilerinden gayet câzib bir ruh ve câlib bir mana o kelimelerle ittisal peyda ediyor ve onları ihata etmektedir.

, ,* * *

Yükleniyor...