safilîninin derekesine düşmelerine sebep olmuştur. Hem yine o kizbdir ki; büyük, ağır bir yük tarzında insanın sırtına binmiş, onu maksud ve matlubuna erişip ulaşmaktan alıkoymuştur. Hem yine o yalancılıktır ki; riyanın babası, tasannu’ ve temellük’ün annesi olmuş ve bunları türetmiştir. İşte bütün bu sebeplerdendir ki; kizb ve yalancılık, Arş-ı Azim-i İlahînin fevkinden gelen tel’in ve tehdide ve ölüm na’yına, haberine hedef olmuş ve buna karşı hususiyet kesbedip almıştır.

Öyle ise, Ey insanlar!. Hususan ey müslümanlar! Bu ayet-i kerime sizi dikkate çağırıyor, dikkat ediniz!..

0- Eğer deseniz: Maslahat için olan bir yalan âf edilir?!

evaben size denilir ki: O maslahat, eğer hakikaten ve cidden zarurîlik ve kat’îliği varsa!.. Halbuki çoğu kereler o maslahat, batıl bir özür olmaktadır. Zira, maslahat denilen şeyin vaziyeti itibariyle su-i isti’male müsaiddir.

Evet, usul-ü şeriatta tekarrur etmiştir ki: “Gayr-i mazbût bir emir, iş, (Yani sağlam ve muayyen hudûdların içine alınmamış olan bir mesele) hüküm için illet ve medar olamaz.” Yani vaziyeti itibariyle kat’î, sağlam hududları olmamasından, sû-i istimale müsaidliği sebebiyle, tam bir zabt çerçevesi içine alınamamış olmasından; o maslahat batıl olan bir özrün vasfına bürünmesi mümkündür. Mesela nasıl ki seferdeki meşakkat ve zahmetin derece, mikdar ve vasfı tam bir zabit, bir ölçü altına alınamaması sebebiyle, namazın kasrına (kısaltılmasına) illet olmamış, sayılmamıştır. Belki ancak Kasr-ı namazın illeti yalnız seferdir. (sefer olmadığı zaman, ne kadar meşakkat olsa da, namazın kasrına sebep ve illet olamaz.)

Şayet yalanın, maslahat için olduğu zaman caiz olabileceğini teslim ve kabul de etsek; lâkin bir şeyde bulunabilen bir menfaata, ondaki zararın galip gelmesi halinde, onun neshine fetva verdiği gibi; o zaman, maslahat olan şey, onun terkinde, yapılmamasında olur.

Yükleniyor...