girip, o gayet incecik lisanlardan çıktığı ve o her zerre, her parçacık, bu acib vazifeleri görmekle beraber kemal-i serbestiyetle cezbedarane hal dili ile ve mezkûr hakikatin şehadeti ve lisanıyla

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ

ve

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ

deyip gezer ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve bir iş diğer bir işe mani' olmuyor. Ben aynelyakîn müşahede ettim.

Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün ilmi, iradesi ve nihayetsiz zerrata hâkim-i mutlak bir hâssaları bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın; hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal'in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir Levh-i Mahfuz'un âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında

Yükleniyor...