ve Kerim" ismini zikreder. Sonra o lütuf ve keremi şu cilveye sevkeden, elbette teveddüd ve taarrüftür, yani kendini zîhayata sevdirmek ve zîşuura bildirmek şe'nleridir ki, "Latif, Kerim" isimlerinin arkalarında "Vedud ve Maruf" isimlerini okutuyor ve masnuun lisan-ı halinden işitiliyor. Sonra o müzeyyen mevcudu, o güzel mahluku, leziz meyveler, sevimli neticelerle süslendirip, zînetten nimete, lütuftan rahmete çevirir. "Mün'im ve Rahîm" ismini okutturur ve zahirî perdeler arkasında, o iki ismin cilvesini gösterir. Sonra bu Rahîm ve Kerim'i, (Müstağni-i Ale-l ıtlak olan Zât'ta) bu cilveye sevkeden, elbette bir terahhum, tahannün şe'nleridir ki; ism-i "Hannan ve Rahman"ı okutturuyor ve gösteriyor. Şu terahhum, tahannün manalarını cilveye sevkeden, elbette bir cemal ve kemal-i zâtîdir ki, tezahür etmek ister. "Cemil" ismini ve Cemil isminde münderiç olan "Vedud ve Rahîm" isimlerini okutturuyor. Çünki cemal, bizzât sevilir. Zîcemal ve cemal, kendi kendini sever. Hem hüsündür, hem muhabbettir. Kemal dahi, bizzât mahbubdur, sebebsiz olarak sevilir. Hem muhibdir, hem mahbubdur.
Yükleniyor...