bunun mücmel bir ifadesidir. Yani zerrelerden yıldızlara kadar her şeyde bir pencere-i tevhid var. Doğrudan doğruya Zât-ı Vâcib-ül Vücud'u sıfâtı ile bildiren âyetler, yani delalet ve işaretler var.

İşte Kur'an-ı Hakîm'in bu mu'cizane hakikatının, şimdi ehl-i imana karşı küfr-ü mutlakın dehşetli hücum ettiği bu zamanda bir cilvesi olan Risale-in Nur, yarım asırdan beri küfr-ü mutlakı kırıyor ve en muannidlerini susturuyor. Risale-i Nur'da Kur'anın feyzinden gelen iki-üç hâssa sebebi ile o, hiçbir zarar ve zahmet vermiyor. Ve tahsili için çok zaman istemiyor.

Birinci Hâssa:

Ülema-i İlm-i Kelâm'ın ve feylesofların eskiden beri münazara âdeti olarak, muarızın şübhelerini ve itirazlarını söyledikten sonra cevab vermek âdetleri, Risale-i Nur'da bir-iki risalecikten başka yoktur. Belki hakikatı öyle parlak ve kat'î surette beyan ediyor ki, o şübhe her nefsin hatırına gelmiyor. Ve şeytan dahi hatıra getiremiyor.

Hem hiçbir bulantı vermeden en derin mesail-i hakikatı, en âmi bir adama dahi ders veriyor. Mi'rac ve haşr-i cismanî ve kader ve cüz'-i ihtiyarî gibi mes'eleler. Halbuki eski ülemanın eserlerindeki

Yükleniyor...