izhar eder. Bazan iki kelimede meselâ
رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
ve
رَبُّكَ
de,
رَبُّكَ
tabiriyle ehadiyeti ve
رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
ile vâhidiyeti bildirir. Ehadiyet içinde vâhidiyeti ifade eder. Hattâ bir cümlede; bir zerreyi bir gözbebeğinde gördüğü ve yerleştirdiği gibi, Güneş'i dahi aynı âyetle, aynı çekiçle göğün gözbebeğinde yerleştirir ve göğe bir göz yapar. Meselâ:
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضَ
âyetinden sonra
يُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَ يُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ
âyetinin akabinde
وَ هُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
der. "Zemin ve göklerin haşmet-i hilkatinde kalbin dahi hatıratını bilir, idare eder." der, tarzında bir beyanat cihetiyle o sade ve ümmiyet mertebesini ve avamın fehmini nazara alan o basit ve cüz'î muhavere, o tarz ile ulvî ve cazibedar ve umumî ve irşadkâr bir mükâlemeye döner.
Ehemmiyetli Bir Sual:
"Bazan bir hakikat, sathî nazarlara görünmediğinden ve bazı makamlarda cüz'î ve âdi bir hâdiseden yüksek
رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
ve
رَبُّكَ
de,
رَبُّكَ
tabiriyle ehadiyeti ve
رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
ile vâhidiyeti bildirir. Ehadiyet içinde vâhidiyeti ifade eder. Hattâ bir cümlede; bir zerreyi bir gözbebeğinde gördüğü ve yerleştirdiği gibi, Güneş'i dahi aynı âyetle, aynı çekiçle göğün gözbebeğinde yerleştirir ve göğe bir göz yapar. Meselâ:
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضَ
âyetinden sonra
يُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَ يُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ
âyetinin akabinde
وَ هُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
der. "Zemin ve göklerin haşmet-i hilkatinde kalbin dahi hatıratını bilir, idare eder." der, tarzında bir beyanat cihetiyle o sade ve ümmiyet mertebesini ve avamın fehmini nazara alan o basit ve cüz'î muhavere, o tarz ile ulvî ve cazibedar ve umumî ve irşadkâr bir mükâlemeye döner.
Ehemmiyetli Bir Sual:
"Bazan bir hakikat, sathî nazarlara görünmediğinden ve bazı makamlarda cüz'î ve âdi bir hâdiseden yüksek
Yükleniyor...