(yapmasıyla) olup tabiatın ve esbabın tesiriyle olmadığına bir remiz vardır. Çünki tesir-i hakikînin esbaba verilmesi, bir nevi şirktir.

وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً

cümlesiyle, Sâni'in vücuduna olan âfâkî delillerden en basit ve en yükseğine işaret edilmiştir.

Sonra mürekkebat ve mevalidin vücud-u Sâni'a vech-i delaletlerine,

وَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً

ilh.. cümlesiyle işaret edilmiştir.

Sonra geçen delillerin herbirisi alel'infirad, yani birer birer Sâni'in vücuduna delalet ettiği gibi, heyet-i mecmuası da Sâni'in vahdetine işarettir.

Sonra nimetlerin menşei ve menbaı olan âlemin nizamına işaret eden o cümlelerin suret-i tertibi

رِزْقًا لَكُمْ

ün delaletiyle beraber, Mabudun ibadete müstehak olduğuna delalet eder. Çünki ibadet, şükürdür. Şükür, mün'ime edilir; yani nimetleri veren zâta şükretmek vâcibdir.

Sonra

رِزْقًا لَكُمْ

cümlesinden, Arz ve Arz'dan çıkan mevalid, yani Arz'ın semereleri insanlara hâdim oldukları gibi, insanlar da onların Sâni'ine hâdim olmaları lâzım olduğuna bir remiz vardır.

فَلَا تَجْعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا

cümlesi ise, geçen cümlelerin herbirisiyle alâkadardır. Yani: Rabbinize ibadet yaptığınızda şerik yapmayınız. Zira Rabbiniz ancak Allah'tır. Sizi, nev'iniz ile beraber halkeden odur. Ve Arz'ı size mesken olarak hazırlayan odur. Semayı sizin binanıza dam olarak yaratan odur. Ve sizin rızık maişetinizi tedarik için suları gönderen odur. Hülâsa, bütün nimetler onundur; öyle ise bütün şükürler ve ibadetler de ancak onadır.

Arkadaş! Bu âyetin tazammun ettiği cümlelerin keyfiyet ve nüktelerine gelelim:

Evvelâ: Kur'an-ı Kerim'de kesretle zikredilen

يَٓا اَيُّهَا

ile edilen hitab ve nida, üç vecihle ve üç edatla te'kid edilmiştir. Birisi: İkazı ifade eden


Yükleniyor...