hiçbir şey terketmemiştir. Bilhâssa "Arz ve semada Allah'tan başka ilahlar olmuş olsa idiler, şu görünen intizam fesada uğrardı" manasında olan
لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا
âyetinin tazammun ettiği bürhan-üt temanü', Sâni'in vâhid ve müstakil olduğuna kâfi bir delildir. Ve istiklaliyet, uluhiyetin zâtî bir hâssası ve zarurî bir lâzımı olduğuna nurlu bir bürhandır.
Ey arkadaş! Bahsinde bulunduğumuz âyetin evvelinde bulunan
اُعْبُدُوا
emri, İbn-i Abbas'ın tefsirine nazaran, insanları tevhide davet eden bir emirdir. Ve aynı zamanda bu âyet, heyet-i mecmuasıyla tevhide işaret eden pek latif ve güzel bir bürhanı tazammun etmiştir. Şöyle ki:
Nev'-i beşer ile sair hayvanatın medar-ı maişetleri olan semeratın tevlidi için, arz ile sema arasındaki muavenet ve münasebetleri ve âsâr-ı âlemin birbirine müşabehetleri ve etraf-ı âlemin birbiriyle kucaklaşmaları ve birbirinin elini tutup ihtiyaçlarını temin etmeleri ve yekdiğerinin sualine cevab verip yardımına koşmaları ve tamamıyla bir nokta-i vâhideye bakmaları ve bir nizam-ı vâhidin mihveri üstünde hareket etmeleri gibi halleri hâvi olan böyle garib bir makine, sahib ve sâni'inin bir olduğunu kat'î bir şehadetle ilân etmekle, "Herbir şeyde, Sâni'in vahdetine delalet eden bir âyet ve bir alâmet vardır" manasında olan şu beyitle tanin-endaz oluyorlar:
وَ ف۪ى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰٓى اَنَّهُ وَاحِدٌ
Ey arkadaş! Sâni'-i Zülcelal, vâhid ve vâcib-ül vücud olduğu gibi, bütün sıfât-ı kemaliye ile de muttasıftır. Zira âlemde ve masnuatta bulunan kemalât, tamamıyla Sâni'in kemalinden tecelli eden gölgeden muktebestir. Öyle ise Sâni'de bulunan cemal, kemal, hüsün; umum kâinatta bulunan umum cemallerden, kemallerden, hüsünlerden gayr-ı mütenahî derecelerle yüksektir. Zira ihsan, in'am edenin servetinden doğar ve servetine delildir. İcad, icad edenin vücuduna delalet eder. Îcab, mûcibin vücubuna bürhandır. Verilen hüsün, verenin hüsnüne delildir. Ve keza Sâni'-i Zülcelal, bütün nevakıstan pâk ve münezzehtir. Çünki noksaniyet, maddiyatın mahiyetlerindeki istidadın kılletinden ileri gelir. Halbuki Cenab-ı Hak maddiyattan değildir. Ve keza Sâni'-i Kadîm-i Ezelî, kâinatın ihtiva ettiği eşyanın cismiyet, cihetiyet, tegayyür, temekkün
لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا
âyetinin tazammun ettiği bürhan-üt temanü', Sâni'in vâhid ve müstakil olduğuna kâfi bir delildir. Ve istiklaliyet, uluhiyetin zâtî bir hâssası ve zarurî bir lâzımı olduğuna nurlu bir bürhandır.
Ey arkadaş! Bahsinde bulunduğumuz âyetin evvelinde bulunan
اُعْبُدُوا
emri, İbn-i Abbas'ın tefsirine nazaran, insanları tevhide davet eden bir emirdir. Ve aynı zamanda bu âyet, heyet-i mecmuasıyla tevhide işaret eden pek latif ve güzel bir bürhanı tazammun etmiştir. Şöyle ki:
Nev'-i beşer ile sair hayvanatın medar-ı maişetleri olan semeratın tevlidi için, arz ile sema arasındaki muavenet ve münasebetleri ve âsâr-ı âlemin birbirine müşabehetleri ve etraf-ı âlemin birbiriyle kucaklaşmaları ve birbirinin elini tutup ihtiyaçlarını temin etmeleri ve yekdiğerinin sualine cevab verip yardımına koşmaları ve tamamıyla bir nokta-i vâhideye bakmaları ve bir nizam-ı vâhidin mihveri üstünde hareket etmeleri gibi halleri hâvi olan böyle garib bir makine, sahib ve sâni'inin bir olduğunu kat'î bir şehadetle ilân etmekle, "Herbir şeyde, Sâni'in vahdetine delalet eden bir âyet ve bir alâmet vardır" manasında olan şu beyitle tanin-endaz oluyorlar:
وَ ف۪ى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰٓى اَنَّهُ وَاحِدٌ
Ey arkadaş! Sâni'-i Zülcelal, vâhid ve vâcib-ül vücud olduğu gibi, bütün sıfât-ı kemaliye ile de muttasıftır. Zira âlemde ve masnuatta bulunan kemalât, tamamıyla Sâni'in kemalinden tecelli eden gölgeden muktebestir. Öyle ise Sâni'de bulunan cemal, kemal, hüsün; umum kâinatta bulunan umum cemallerden, kemallerden, hüsünlerden gayr-ı mütenahî derecelerle yüksektir. Zira ihsan, in'am edenin servetinden doğar ve servetine delildir. İcad, icad edenin vücuduna delalet eder. Îcab, mûcibin vücubuna bürhandır. Verilen hüsün, verenin hüsnüne delildir. Ve keza Sâni'-i Zülcelal, bütün nevakıstan pâk ve münezzehtir. Çünki noksaniyet, maddiyatın mahiyetlerindeki istidadın kılletinden ileri gelir. Halbuki Cenab-ı Hak maddiyattan değildir. Ve keza Sâni'-i Kadîm-i Ezelî, kâinatın ihtiva ettiği eşyanın cismiyet, cihetiyet, tegayyür, temekkün
Yükleniyor...