mübtedilere mahsustur. Bundan anlaşılıyor ki: Kur'an, ümmi bir kavme ve mübtedi bir muhite muallimlik yapıyor.

7-

ا ل د

gibi harfleri, meselâ "elif, lâm, dal" gibi isimleriyle tabir ve zikretmek, ehl-i kıraat ve erbab-ı kitabetin ittihaz ettikleri bir usûldür. Bundan anlaşılıyor ki, hem söyleyen, hem dinleyen ümmi olduklarına nazaran, bu tabirler, söyleyenden doğmuyor ve onun malı değildir; ancak başka bir yerden ona geliyor.

Ey arkadaş! Bu letaifin ince iplerinden dokunan yüksek nakş-ı belâgatı göremeyen adam, belâgat ehlinden değildir. Erbab-ı belâgata müracaat etsin.

Üçüncü Mebhas:

الٓمٓ

i'cazın esaslarından îcazın en yüksek ve en ince derecesine bir misaldir. Bunda da birkaç letaif vardır:

1-

الٓمٓ

üç harfiyle üç hükme işarettir. Şöyle ki: Elif,

هٰذَا كَلَامُ اللّٰهِ الْاَزَلِىِّ

hükmüne ve kaziyesine; lâm,

نَزَلَ بِهِ جِبْر۪يلُ

hükmüne ve kaziyesine; mim

عَلٰى مُحَمَّدٍ ع.ص.م.

hükmüne ve kaziyesine remzen ve îmaen işarettir.

Evet nasılki Kur'anın hükümleri uzun bir surede, uzun bir sure kısa bir surede, kısa bir sure bir âyette, bir âyet bir cümlede, bir cümle bir kelimede, o kelime de "sin, lâm, mim" gibi huruf-u mukattaada irtisam eder, görünür. Kezalik

الٓمٓ

in herbir harfinde mezkûr hükümlerden biri temessül etmiş görünüyor.

2- Surelerin başlarındaki huruf-u mukattaa, İlahî bir şifredir. Beşer fikri ona yetişemiyor. Anahtarı, ancak Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dadır.

3- Şifrevari şu huruf-u mukattaanın zikri, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın fevkalâde bir zekâya mâlik olduğuna işarettir ki:


Yükleniyor...