2- Kudretin taallukuyla iradenin taalluku arasındaki irtibat gibidir. Yani "istiva" iradenin taallukuna, "tesviye" de kudretin taallukuna benzer bir irtibattır.

3- Netice ile mukaddeme arasında bulunan irtibat gibidir. Çünki semavatın tesviyesi, mukaddemesi olan "istiva"ya terettüb eder.

وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

: Bu cümle mâkabliyle iki vecihle merbuttur:

Birinci Vecih:

Bu cümledeki ilm-i küllî, semavatın tanzim ve tesviyesine delil olduğu gibi, tanzim ve tesviyenin vücudu da ilm-i küllînin vücuduna delildir.

İkinci Vecih ise:

Evvelki cümle kudret-i kâmileye, bu cümle ise küllî ve şümullü ilme delalet eder.

Cümlelerin nüktelerini beyan edeceğiz:

هُوَ الَّذ۪ى

ilââhir... Bu cümle mâkabliyle bağlı değildir. Ancak müste'nife olup beş sual ile cevablarına işarettir ki, bundan önce beyan edildiğinden tekrarına lüzum yoktur.

هُوَ الَّذ۪ى

deki

هُوَ

mübtedadır,

اَلَّذ۪ى

sılasıyla beraber haberdir. Bu cümlede mübteda ile haberin tarifleri tevhide işaret olduğu gibi, hasra da delalet eder. Yani müştemilât-ı Arziyenin halkı Cenab-ı Hakk'a münhasır olduğu gibi, Hâlıkı da yalnız Cenab-ı Hak'tır. Bu hasr,

ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

cümlesinde

اِلَيْهِ

nin takdimiyle hasıl olan hasra delildir. Yani müştemilât-ı Arziyenin halkı Cenab-ı Hakk'a münhasır olduğu için, kıyamette merciiyet de Cenab-ı Hakk'a münhasırdır.

اَلَّذ۪ى

sılasıyla beraber haberdir. Haberin aslı ve müstehakkı, nekre olmaktır. Burada marife olarak gelmesi, hükmün zahir ve malûm olduğuna işarettir. Yani: "Cenab-ı Hakk'ın müştemilât-ı Arziyenin Hâlıkı olduğu malûm ve zahirdir."

Yükleniyor...