C- Evvelâ: Ölüm, saadet-i ebediyeye mukaddemedir; bu itibarla nimet sayılabilir. Çünki nimetin mukaddemesi de nimettir. Nitekim vâcibin mukaddemesi, vâcib; haramın mukaddemesi, haramdır.

Sâniyen: Ölüm, muzır hayvanlarla dolu bir hapisten geniş bir sahraya çıkmak gibidir. Binaenaleyh ruh, cesed kafesinden çıkarsa necat bulur.

Sâlisen: Ölüm olmasaydı, küre-i Arz nev'-i beşeri istiab edemezdi ve nev'-i beşer müdhiş perişaniyetlere maruz kalırdı.

Râbian: İhtiyarlık yüzünden öyle bir dereceye gelenler var ki, tekâlif-i hayatiyeye kadir olamaz, daima ölümünü isterler.

İşte bunun için, ölüm nimettir.

Dördüncü Mes'ele:

ثُمَّ يُحْي۪يكُمْ

ukdesinin beyanındadır. Evet bu hayat, ikinci hayattır ki; ölümden sonra, haşirden evvel vukua gelir. Demek hayat-ı uhreviye bu ikinci hayatla başlar. Binaenaleyh bu

يُحْي۪يكُمْ

deki hitab, yalnız insanlara ait değildir, bilcümle kâinata raci'dir. Çünki bu hayat-ı uhreviye, bütün kâinatın neticesidir. Eğer bu hayat olmasa, kâinatta hakikat denilen herşey, zıddına inkılab eder. Meselâ: Nimet nıkmet olur, akıl bela olur, şefkat yılan olur.

Beşinci Mes'ele:

ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

un ukdesi hakkındadır. Evet Cenab-ı Hak, âlem-i kevn ü fesad denilen şu âlemde hüsün, kubh, nef', zarar gibi zıdları, çok hikmetlere binaen karışık bir tarzda yaratmıştır. Hem de izhar-ı izzet için, vesait ve esbabı vaz'etmiştir. Haşir ve kıyamette kâinat tasfiye ameliyatını gördüğü zaman, zıdlar birbirinden ayrılır ve esbab ile vesait de ortadan kalkar; ortadaki perde ve hicab kalktıktan sonra, herkes Sâni'ini görür ve hakikî Mâlikini bilir.

Yükleniyor...