Sâniyen:
Şu "Elhamdülillah" cümlesi, herbiri niam-ı esasiyeden birine işaret olmak üzere, Kur'anın dört suresinde tekerrür etmiştir. O nimetler de; neş'e-i ûlâ ile neş'e-i ûlâda beka, neş'e-i uhra ile neş'e-i uhrada beka nimetlerinden ibarettir.
Sâlisen:
Bu cümlenin Kur'anın başlangıcı olan Fatiha Suresi'ne fatiha yani başlangıç yapılması neye binaendir?
C- Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye,
وَ مَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَ اْلاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
ferman-ı celilince, ibadettir. Hamd ise, ibadetin icmalî bir sureti ve küçük bir nüshasıdır.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ
ın bu makamda zikri, hilkatin gayesini tasavvur etmeğe işarettir.
Râbian:
Hamdin en meşhur manası, sıfât-ı kemaliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki: Cenab-ı Hak insanı kâinata câmi' bir nüsha ve onsekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve esma-i hüsnadan herbirisinin tecelligâhı olan herbir âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa bırakmıştır. Eğer insan maddî ve manevî herbir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarfetmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriata imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan o pencereden, o âleme bakar. Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden isme bir mir'at ve bir âyine olur. O vakit insan ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur. Ve her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte bu cihetle insan, sıfât-ı kemaliye-i İlahiyeye hem mazhar olur, hem müzhir olur.
Nitekim Muhyiddin-i Arabî,
كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُون۪ى
hadîs-i şerifinin beyanında: "Mahlukatı yarattım ki, bana bir âyine olsun ve o âyinede cemalimi göreyim." demiştir.
لِلّٰهِ
: "Lâm" burada ihtisas içindir. Hamdin Zât-ı Akdes'e has ve münhasır
Şu "Elhamdülillah" cümlesi, herbiri niam-ı esasiyeden birine işaret olmak üzere, Kur'anın dört suresinde tekerrür etmiştir. O nimetler de; neş'e-i ûlâ ile neş'e-i ûlâda beka, neş'e-i uhra ile neş'e-i uhrada beka nimetlerinden ibarettir.
Sâlisen:
Bu cümlenin Kur'anın başlangıcı olan Fatiha Suresi'ne fatiha yani başlangıç yapılması neye binaendir?
C- Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye,
وَ مَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَ اْلاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
ferman-ı celilince, ibadettir. Hamd ise, ibadetin icmalî bir sureti ve küçük bir nüshasıdır.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ
ın bu makamda zikri, hilkatin gayesini tasavvur etmeğe işarettir.
Râbian:
Hamdin en meşhur manası, sıfât-ı kemaliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki: Cenab-ı Hak insanı kâinata câmi' bir nüsha ve onsekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve esma-i hüsnadan herbirisinin tecelligâhı olan herbir âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa bırakmıştır. Eğer insan maddî ve manevî herbir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarfetmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriata imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan o pencereden, o âleme bakar. Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden isme bir mir'at ve bir âyine olur. O vakit insan ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur. Ve her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte bu cihetle insan, sıfât-ı kemaliye-i İlahiyeye hem mazhar olur, hem müzhir olur.
Nitekim Muhyiddin-i Arabî,
كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُون۪ى
hadîs-i şerifinin beyanında: "Mahlukatı yarattım ki, bana bir âyine olsun ve o âyinede cemalimi göreyim." demiştir.
لِلّٰهِ
: "Lâm" burada ihtisas içindir. Hamdin Zât-ı Akdes'e has ve münhasır
Yükleniyor...