8- Bilhâssa, ehl-i izzetin hayâ ederek tenezzül etmedikleri şeylerden temsil getirilmiştir.

Kur'an-ı Kerim bu itiraz silsilesini,

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْي۪ٓى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً مَا

ilââhir cümlesiyle bir darbede kırmış ve yıkmıştır.

1- Eşyanın içyüzleri yüksek ve şeffaf olduğundan, bu yüzlerden bahsetmek azamet ve celale münafî olmadığı gibi, uluhiyetin iktizası üzerine dış yüzleri çirkin görünenlerin bahsedilmekten, zikredilmekten hariç tutulmaları, uluhiyet kanununa muhaliftir. Çünki bir hâkim, tebaasından Çingeneleri hukuk-u medeniyeden ihraç etmez.

2- Belâgat ve hikmetin iktizası üzerine, hakir manaları ifade için hakir temsillerin zikrinde bir muhalefet yoktur.

3- Âdi temsillerde bir beis yoktur, terbiye ve irşad öyle ister.

4- İnayet-i İlahiyenin iktizası üzerine, hakaik temsilâtla tasvir edilir.

5- Rububiyet ve terbiyenin iktizasına binaen, insanları kendi aralarında cereyan eden muhavereleri, üslûbları, şiveleriyle irşad etmek lâzımdır.

6- Hikmet ve nizamın iktizası üzerine, Cenab-ı Hakk'ın insanlar ile konuşması zarurîdir.

Hülâsa: Cenab-ı Hak insanlara cüz'-i ihtiyarî vermekle, onları âlem-i ef'ale masdar yaptı. O âlem-i ef'ali bir nizam altına almak üzere kelâmını, yani Kur'anını da o âlem-i ef'ale gönderdi. Binaenaleyh tanzif ve tanzim için yapılan İlahî bir proğram, itirazlara mahal olamaz.

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ

Bu cümleyi evvelki cümle ile bağlayan alâkaya gelince: Evvelki cümledeki hükmü isbat için bu cümle, bir delilin yolunu gösteriyor ve zihne gelen vehimleri de def'ediyor. Şöyle ki:

Her kim inayet-i ezeliye ile rububiyet-i İlahiyeyi gözönüne getirip Allah canibinden, kudretin azameti altında bakarsa,

بَعُوضَة

ve emsaliyle


Yükleniyor...