sözler ile ünsiyet peyda eder; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde o insan ile o çocuk arasında bir malûmat alış-verişi olamaz. Allah ile beşer arasındaki ahz u i'talar da böyledir. Eğer Cenab-ı Hak beşere i'ta edeceği malûmatı beşerin terazisiyle tartıp vermezse, beşer kat'iyyen ne bakar ve ne de alır. Çünki beşer ancak alışmış olduğu terazisinin dilinden anlar, bu fennî terazilerin dilinden anlamaz.

S- Hakikaten eşyanın hakareti, hısseti; kudretin azametine, kelâmın nezahet ve nezaketine münafîdir?

C- Bazı şeylerde veya işlerde görünen hakaret, çirkinlik; eşyanın mülk cihetine aittir. Yani dış yüzüne nâzırdır ve bizim nazarımızda öyle görünür. Ve bunun için, eşya ile yed-i kudret arasına perde olarak esbab-ı zahiriye vaz'edilmiştir ki, sathî nazarımızda yed-i kudretin o gibi eşya ile mübaşereti görünmesin. Fakat melekût ciheti, yani içyüzü ise şeffaf ve yüksektir. Kudretin taalluk ettiği bu cihette, hiçbir şey kudretin taallukundan hariç değildir. Evet azamet-i İlahiye esbab-ı zahiriyenin vaz'ını iktiza ettiği gibi, vahdet ve izzet-i İlahiye de kudretin bütün eşyaya şümulünü ve kelâmın herşeye ihatasını iktiza ederler. Maahâza bir zerre üstünde zerreler ile yazılan bir Kur'an, sahife-i semada yıldızlar ile yazılacak Kur'andan hüsün ve güzellikte aşağı değildir. Ve keza

{(Haşiye-1): Sivrisineğin başında mızrak gibi bir hortum vardır. Filin başına konar, hortumunu filin hortumuna batırır, fil kaçmaya başlar, hiçbir suretle elinden kurtulamaz. Demek Cenab-ı Hak, sivrisineği file galib ve hâkim kılmıştır. Binaenaleyh hilkatça dûn ise de, cesaret hususunda faiktir. Mütercim Abdülmecid}

bir sivrisineğin yaratılışı, san'atça filin hilkatinden dûn değildir. Kelâm sıfatı da aynen kudret sıfatı gibidir. Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir feylesofla konuşmaktan aşağı değildir.

S- Şu temsillerde görünen hakaret-i zahiriye neye aittir?

C- O gibi haller temsil getirene ait değildir, ancak mümessel-i lehe aittir. Yani kime ve ne şeye temsil getirilmişse, ona aittir. Zâten kelâmın güzelliği, belâgatı; mümessel-i lehe mutabakatı nisbetindedir. Evet bir padişah bir çobana, çobanlara mahsus bir aba, bir palto ve kelbine de bir kemik verirse, "Padişah iyi yapmadı" diye kimse itiraz edemez. Çünki herşeyi lâyıkına vermiştir. Binaenaleyh mümessel-i leh ne kadar hakir olursa, temsili de o kadar hakir olur ve ne kadar büyük olursa, temsili de o kadar büyük olur. Evet sanemler pek âdi, hakir olduklarından; Cenab-ı Hak sineği

{(Haşiye-2): Bir A'rabînin taptığı bir sanemi varmış. Bir gün ibadete gitmiş. Bakmış ki, bir tilki sanemin başına bevletmiş. Bu hali görünce,

اَرَبٌ يَبُولُ الثَّعْلَبَانُ بِرَاْسِه۪

demekle, sanemi kırmış atmış. Demek sanemlerin hakaretinden, yalnız sinekler değil, tilkiler de başlarına çıkar, telvis eder. Mütercim Abdülmecid}


onlara musallat kılmıştır;

Yükleniyor...