رُزِقُوا
sîga-i mazisiyle vukuunun tahakkukuna delalet ettiği gibi, maddesiyle de dünyadaki rızıklarını ihtar eder. Ve bina-i meçhul sîgasıyla zikri, o rızıkta meşakkatin bulunmamasına ve onların (ağalar ve beyler gibi) rızıkları ayaklarına geldiğine delalet eder.
مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ
denilmektense
مِنْ ثَمَرَاتِهَا
denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu. Fakat mezkûr suallerden iki suale cevab olduğundan,
مِنْهَا
ayrı
مِنْ ثَمَرَةٍ
ayrı söylemek îcab etmiştir.
مِنْ ثَمَرَةٍ
deki tenkir, tamimi ifade ettiği cihetle, Cennet'in bütün semereleri rızık olmaya şâyan olduğuna işarettir.
رِزْقًا
kelimesinin tenkiri ise, açlığı gidermek için yediğiniz gördüğünüz rızık olmadığına işarettir.
قَالُوا
tefaul bâbının manası olan şirketi andırıyor. Yani "O rızkın acib keyfiyetinden ettikleri taaccüb ve istiğrabı birbirine söylemeye başladılar."
هٰذَا الَّذ۪ى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ
: Bu cümlede mübhem bırakılıp, beyan edilmeyen "rızık" kelimesinin dört manaya ihtimali vardır:
Birincisi:
Rızıktan maksad, amel-i sâlihtir. Yani "Bu dâr-ı dünyada rızık olarak bize nasîb kılınan amel-i sâlih, yani şimdi yediğimiz rızıklar dünyada yaptığımız amel-i sâlihin neticesidir." Yani amel ile ceza arasında o kadar ittisal (bağlılık) vardır ki; sanki dünyadaki amel, âhirette tecessüm edip sevab kesilmiştir. Onların sevinçleri, bu noktadan hasıl olmuştur.
İkincisi:
Rızıktan maksad, dünyanın taam ve yemekleridir. Yani: "Dünyada rızık olarak bize verilen taamlar, bunlardır. Amma zevkleri, tatları arasında dağlar kadar fark vardır." İşte onların istiğrabları bu noktadandır.
Üçüncüsü:
Bu semereler, biraz evvel yediğimiz semereler gibidir, amma
sîga-i mazisiyle vukuunun tahakkukuna delalet ettiği gibi, maddesiyle de dünyadaki rızıklarını ihtar eder. Ve bina-i meçhul sîgasıyla zikri, o rızıkta meşakkatin bulunmamasına ve onların (ağalar ve beyler gibi) rızıkları ayaklarına geldiğine delalet eder.
مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ
denilmektense
مِنْ ثَمَرَاتِهَا
denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu. Fakat mezkûr suallerden iki suale cevab olduğundan,
مِنْهَا
ayrı
مِنْ ثَمَرَةٍ
ayrı söylemek îcab etmiştir.
مِنْ ثَمَرَةٍ
deki tenkir, tamimi ifade ettiği cihetle, Cennet'in bütün semereleri rızık olmaya şâyan olduğuna işarettir.
رِزْقًا
kelimesinin tenkiri ise, açlığı gidermek için yediğiniz gördüğünüz rızık olmadığına işarettir.
قَالُوا
tefaul bâbının manası olan şirketi andırıyor. Yani "O rızkın acib keyfiyetinden ettikleri taaccüb ve istiğrabı birbirine söylemeye başladılar."
هٰذَا الَّذ۪ى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ
: Bu cümlede mübhem bırakılıp, beyan edilmeyen "rızık" kelimesinin dört manaya ihtimali vardır:
Birincisi:
Rızıktan maksad, amel-i sâlihtir. Yani "Bu dâr-ı dünyada rızık olarak bize nasîb kılınan amel-i sâlih, yani şimdi yediğimiz rızıklar dünyada yaptığımız amel-i sâlihin neticesidir." Yani amel ile ceza arasında o kadar ittisal (bağlılık) vardır ki; sanki dünyadaki amel, âhirette tecessüm edip sevab kesilmiştir. Onların sevinçleri, bu noktadan hasıl olmuştur.
İkincisi:
Rızıktan maksad, dünyanın taam ve yemekleridir. Yani: "Dünyada rızık olarak bize verilen taamlar, bunlardır. Amma zevkleri, tatları arasında dağlar kadar fark vardır." İşte onların istiğrabları bu noktadandır.
Üçüncüsü:
Bu semereler, biraz evvel yediğimiz semereler gibidir, amma
Yükleniyor...