Demek bütün esbab toplansa, tek bir zerrenin bu vazife-i fıtriyesindeki cilve-i kudret-i kudsiyeyi hiçbir cihette yapamadığı; ve bu her zerrenin hadsiz ince küçük kulağında ve dilinde gayet hârika san'ata hiçbir cihette hiçbir parmak karışmadığı için, ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet ülfet, âdet, kanunluk, yeknesaklık perdesi ile saklayıp; âdi bir isim takıp, muvakkat kendilerini aldatıyorlar.
Meselâ: Ondördüncü Söz'ün Zeyli'nin haşiyesinde denildiği gibi: Pek çok mu'cizatlı bir usta, bir tırnak kadar bir odun parçasından yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa; bir adam, o odun parçasını gösterip dese: "Bu işler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş." O ustanın hârika san'atlarını, hünerlerini hiçe indirse; ne derece bir hamakat ve dalalette bir hurafet ve hezeyan olduğu gibi; aynen öyle de:
Çam ve incir ağacı gibi binler hârika san'atları tazammun eden bir mu'cize-i kudreti, nohut gibi iki çekirdeği gösterip: "Bunlar bundan olmuş" demek; veya küre-i havayı bir konferans meydanı ve zemin yüzünü bir dershane ve bir mekteb-i irfan hükmüne getiren ve hadsiz nimetleri tazammun eden ve hadsiz şükürler ile mukabele etmek lâzımken ve beşerin saadet-i ebediyesindeki ihsanat-ı İlahiyenin bir muaccel
{(Haşiye): Bu kelimede büyük bir hakikat hazinesinin anahtarına işaret var.}
nümunesi ve hiçbir şübheyi bırakmayan ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetten ihsan edilen bir hediye-i Rahmaniyeye radyo namını takmakla, bu elektrik ve havanın temevvücatı namını vermek ile, o yüzbin nimetlere küfran perdesini çekmek, -aynen o misal gibi- maddiyyunların ve ehl-i dalaletin hadsiz bir divanelikleridir ki; hadsiz bir cinayet olup, hadsiz bir azaba onları müstehak eder.
İşte kardeşlerim hakikaten bugün, Siracünnur'un başındaki münacatı tashih niyetiyle okudum. Kuvve-i hâfızam tam söndüğü için, birden o münacatın hakikatlerine karşı -güya seksen yaşında iken yeni dünyaya gelmişim gibi- birden ülfet ve âdetleri bilmiyor gibi, o malûm âdetler perde olamadı. Kemal-i şevk ile tam istifade edip okudum. Pek hârika gördüm. Ve anladım ki: Gizli düşmanlarımız bir kısım resmî memurları aldatıp, Siracünnur'un âhirini bahane ederek müsaderesine; yani başındaki münacatın intişar etmemesine çalıştıklarına kanaatim geldi. Rehber'deki Hüve Nüktesi gibi bu münacat da, Siracünnur'a dinsizler tarafından hücumunun bir sebebidir.
Meselâ: Ondördüncü Söz'ün Zeyli'nin haşiyesinde denildiği gibi: Pek çok mu'cizatlı bir usta, bir tırnak kadar bir odun parçasından yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa; bir adam, o odun parçasını gösterip dese: "Bu işler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş." O ustanın hârika san'atlarını, hünerlerini hiçe indirse; ne derece bir hamakat ve dalalette bir hurafet ve hezeyan olduğu gibi; aynen öyle de:
Çam ve incir ağacı gibi binler hârika san'atları tazammun eden bir mu'cize-i kudreti, nohut gibi iki çekirdeği gösterip: "Bunlar bundan olmuş" demek; veya küre-i havayı bir konferans meydanı ve zemin yüzünü bir dershane ve bir mekteb-i irfan hükmüne getiren ve hadsiz nimetleri tazammun eden ve hadsiz şükürler ile mukabele etmek lâzımken ve beşerin saadet-i ebediyesindeki ihsanat-ı İlahiyenin bir muaccel
{(Haşiye): Bu kelimede büyük bir hakikat hazinesinin anahtarına işaret var.}
nümunesi ve hiçbir şübheyi bırakmayan ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetten ihsan edilen bir hediye-i Rahmaniyeye radyo namını takmakla, bu elektrik ve havanın temevvücatı namını vermek ile, o yüzbin nimetlere küfran perdesini çekmek, -aynen o misal gibi- maddiyyunların ve ehl-i dalaletin hadsiz bir divanelikleridir ki; hadsiz bir cinayet olup, hadsiz bir azaba onları müstehak eder.
İşte kardeşlerim hakikaten bugün, Siracünnur'un başındaki münacatı tashih niyetiyle okudum. Kuvve-i hâfızam tam söndüğü için, birden o münacatın hakikatlerine karşı -güya seksen yaşında iken yeni dünyaya gelmişim gibi- birden ülfet ve âdetleri bilmiyor gibi, o malûm âdetler perde olamadı. Kemal-i şevk ile tam istifade edip okudum. Pek hârika gördüm. Ve anladım ki: Gizli düşmanlarımız bir kısım resmî memurları aldatıp, Siracünnur'un âhirini bahane ederek müsaderesine; yani başındaki münacatın intişar etmemesine çalıştıklarına kanaatim geldi. Rehber'deki Hüve Nüktesi gibi bu münacat da, Siracünnur'a dinsizler tarafından hücumunun bir sebebidir.
Yükleniyor...