tenkid değil, belki himaye ve müdafaa edeceklerine söz vermeleri, çok ehemmiyetli bir hâdisedir ve Zülfikar ve Asâ-yı Musa'ya parlak bir ilânnamedir.
* * *
Muhterem Üstadım, Efendim Hazretleri!
Kardeşimiz Müteahhid İsmail Efendi, Hilmi Bey'le hususî olarak her zaman görüşmekte olduğundan, bu hususta lâzım gelen izahatın verilmesini ona havale ederek, biz doğruca Diyanet Riyaseti'ne gittik. Orada evvelâ bizim Isparta'da iken tanıdığımız müderris Hasan Hüsnü Bey vardı. Kendisi Diyanet Riyaseti Heyet-i Müşavere azasındandır. Onunla hususî olarak bir müddet görüştüm ve izahat verdim. Bilâhere beraberce heyet-i müşavere odasına giderek Ankara ehl-i vukuf raporunda imzası bulunan müderris Yusuf Ziya'yı gördüm. Baktım, Zülfikar ve Asâ-yı Musa mecmualarıyla, hakkımızda yazılmış olan evraklar önünde duruyordu. Yanında yer gösterdi, mufassalan izahat verdim. Dedim: "Sizin raporunuz ve Denizli mahkemesinin kararı ve Mahkeme-i Temyiz'in tasdiki varken, kitablarımıza vuku' bulan taarruz ve bizlere verilen bu sıkıntı neden ileri geliyor? Madem cumhuriyet idaresinde kanun herşeyin fevkindedir ve onun hükmü cari olur, biz kanun huzurunda beraet etmişiz, bundan böyle bize ilişmemek gerektir. Bunun men'i, sizin vereceğiniz isabetli bir kararla mümkündür. Yoksa biz hakkımızı arayabiliriz." dedim. Sonra ilâve etti: "Bu, oradaki adliye memurlarıyla zabıtanın sizin mes'eleye vukuf-u tâmmeleri olmadığından ileri geliyor. Şimdi evrak önümdedir. Sû'-i tevehhüme uğramış mütalaalarına birer birer cevab vereceğim." dedi ve eserleri takdir ettiğini söyledi. Ben de Üstadımızın selâmını söyledim, bilmukabele selâm ve duanızı istediğini bildirdi.
Ondan sonra oradan ayrıldım, Diyanet Reisi'nin yanına girdim. Onunla da bir müddet görüştüm ve izahat verdim, cevaben: "Ben Hoca Hazretlerini Dâr-ül Hikmet'ten tanırım, hürmetim vardır. Kendisine selâm ve hürmetlerimi iblağ ediniz." dedi. Ve bize "Lâzım gelen cevabı vereceğiz, inşâallah iyi olur." dediler ve bil'umum Diyanet müntesibleri, eserleri takdir ile karşıladılar. Bu gibi yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden ileri geldiğini anladım. Ertesi gün Mehmed Efendi kardeşimiz, Erzurum Meb'usu Vehbi Paşa'yı
Muhterem Üstadım, Efendim Hazretleri!
Kardeşimiz Müteahhid İsmail Efendi, Hilmi Bey'le hususî olarak her zaman görüşmekte olduğundan, bu hususta lâzım gelen izahatın verilmesini ona havale ederek, biz doğruca Diyanet Riyaseti'ne gittik. Orada evvelâ bizim Isparta'da iken tanıdığımız müderris Hasan Hüsnü Bey vardı. Kendisi Diyanet Riyaseti Heyet-i Müşavere azasındandır. Onunla hususî olarak bir müddet görüştüm ve izahat verdim. Bilâhere beraberce heyet-i müşavere odasına giderek Ankara ehl-i vukuf raporunda imzası bulunan müderris Yusuf Ziya'yı gördüm. Baktım, Zülfikar ve Asâ-yı Musa mecmualarıyla, hakkımızda yazılmış olan evraklar önünde duruyordu. Yanında yer gösterdi, mufassalan izahat verdim. Dedim: "Sizin raporunuz ve Denizli mahkemesinin kararı ve Mahkeme-i Temyiz'in tasdiki varken, kitablarımıza vuku' bulan taarruz ve bizlere verilen bu sıkıntı neden ileri geliyor? Madem cumhuriyet idaresinde kanun herşeyin fevkindedir ve onun hükmü cari olur, biz kanun huzurunda beraet etmişiz, bundan böyle bize ilişmemek gerektir. Bunun men'i, sizin vereceğiniz isabetli bir kararla mümkündür. Yoksa biz hakkımızı arayabiliriz." dedim. Sonra ilâve etti: "Bu, oradaki adliye memurlarıyla zabıtanın sizin mes'eleye vukuf-u tâmmeleri olmadığından ileri geliyor. Şimdi evrak önümdedir. Sû'-i tevehhüme uğramış mütalaalarına birer birer cevab vereceğim." dedi ve eserleri takdir ettiğini söyledi. Ben de Üstadımızın selâmını söyledim, bilmukabele selâm ve duanızı istediğini bildirdi.
Ondan sonra oradan ayrıldım, Diyanet Reisi'nin yanına girdim. Onunla da bir müddet görüştüm ve izahat verdim, cevaben: "Ben Hoca Hazretlerini Dâr-ül Hikmet'ten tanırım, hürmetim vardır. Kendisine selâm ve hürmetlerimi iblağ ediniz." dedi. Ve bize "Lâzım gelen cevabı vereceğiz, inşâallah iyi olur." dediler ve bil'umum Diyanet müntesibleri, eserleri takdir ile karşıladılar. Bu gibi yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden ileri geldiğini anladım. Ertesi gün Mehmed Efendi kardeşimiz, Erzurum Meb'usu Vehbi Paşa'yı
Yükleniyor...