Nihad'ın mektubuyla aldım. Elhak o kardeşimiz, daima fevkalâde sadakatını ve Nurlara kuvvetli alâkasını muhafaza ediyor. Manidar bir tevafuktur ki, bilmediğim halde, Nihad'ın orada bulunması ihtimaliyle, Sabri'ye ait fıkrada demiştim ki: Nihad Kars'ta ise, Hulusi ile görüşür mealinde burada söylediğim ve sonra size yazdığım aynı zamanda, o ikisi şimdiye kadar sükût ettikleri halde, beraber bana mektub yazıyorlar.
Sâlisen:
Re'fet kardeşimizin kemal-i sadakat ve alâkasını ve Hulusi gibi Nurların bir kumandanı olduğunu gösteren mektubu, Hulusi'nin mektubunu aldığım zamanına tevafuku, latif ve sürurlu oldu. O ikisi Lâhika'ya girsin. Ve Re'fet'in masumlara Kur'an okutması ve kendisi Lem'alar ile, yazmak ve okumakla meşgul olması ve benim hastalığımın şifasına o masumlarla dua etmeleri, bir merhem gibi hastalığıma ferah ve hıffet verdi.
Ve râbian:
Yazıda merhum Âsım'a benzeyen Yakub Cemal'in hayatta olduğunu ve hayatta ise Nurlar ile, o güzel kalemi ile hizmet ediyor mu bilemediğim için, çok defa hazînane ve müteessifane düşünüyordum. Hadsiz şükür olsun ki; hem hayatta, hem Nurlara hizmette, hem sadakatta olduğunu gösteren bir mektubunu aldım, "Elhamdülillah" dedim.
* * *
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-ı imaniye bana görünüyor. Te'lif zamanı tamam olması hikmetiyle, ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikatı avlayamadım. Vâzıhan ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikattan kısacık bahsedeceğim:
اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ
hadîsi; hem cevami-ül kelimden, hem müteşabih hadîslerdendir. Pek büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsat-ül Hülâsa ile Cevşen-ül Kebir'i okuduğum vakit zahir oldu. Ben de o acib ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için, şifreler, işaretler nev'inden Hülâsat-ül Hülâsa'nın onyedinci mertebesi olan "Kur'an lisanıyla şehadet" ve onsekizinci mertebesi olan "kâinat lisanıyla şehadet" ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum:
Sâlisen:
Re'fet kardeşimizin kemal-i sadakat ve alâkasını ve Hulusi gibi Nurların bir kumandanı olduğunu gösteren mektubu, Hulusi'nin mektubunu aldığım zamanına tevafuku, latif ve sürurlu oldu. O ikisi Lâhika'ya girsin. Ve Re'fet'in masumlara Kur'an okutması ve kendisi Lem'alar ile, yazmak ve okumakla meşgul olması ve benim hastalığımın şifasına o masumlarla dua etmeleri, bir merhem gibi hastalığıma ferah ve hıffet verdi.
Ve râbian:
Yazıda merhum Âsım'a benzeyen Yakub Cemal'in hayatta olduğunu ve hayatta ise Nurlar ile, o güzel kalemi ile hizmet ediyor mu bilemediğim için, çok defa hazînane ve müteessifane düşünüyordum. Hadsiz şükür olsun ki; hem hayatta, hem Nurlara hizmette, hem sadakatta olduğunu gösteren bir mektubunu aldım, "Elhamdülillah" dedim.
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-ı imaniye bana görünüyor. Te'lif zamanı tamam olması hikmetiyle, ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikatı avlayamadım. Vâzıhan ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikattan kısacık bahsedeceğim:
اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ
hadîsi; hem cevami-ül kelimden, hem müteşabih hadîslerdendir. Pek büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsat-ül Hülâsa ile Cevşen-ül Kebir'i okuduğum vakit zahir oldu. Ben de o acib ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için, şifreler, işaretler nev'inden Hülâsat-ül Hülâsa'nın onyedinci mertebesi olan "Kur'an lisanıyla şehadet" ve onsekizinci mertebesi olan "kâinat lisanıyla şehadet" ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum:
Yükleniyor...