Evet sevgili Üstadım, senelerden beri Kur'an-ı Azîm-ül Bürhan'ın bahr-i ummanında medfun defineleri, Risalet-ün Nur ve Mektubat-ün Nur ile meydana çıkarmıştınız. İşte azîm bir define daha lütf-u İlahî ile Yirmidokuzuncu Mektub'un Sekizinci Kısmının Sekizinci Remzi'nde en parlak ve gözler kamaştıran nurlarıyla tezahür ediyor, kendini gösteriyor. Beşerin nazarını ister istemez kendine çeviriyor.

Bin üçyüz seneden beri, sahib-i insafı hayrette bırakan ve dünyanın her köşesinde ve beşerin her tabakasında, cinn ve beşer lisanında, semavatta melek ve ruhanîler lisanında, en yüksek makam-ı mümtazı işgal eden, o Furkan-ı İlahî'nin esrar-ı mühimmesinden ve i'caz-ı azîmesinden bir parçası daha, susmak bilmeyen mu'ciznüma bir sadâ ve latif bir âvâz ve tükenmez bir feyizle karşımıza çıkıyor.

O kıymetdar Kur'an'ın bugün mükevvenatı yed-i kudretinde tutan ve azamet-i kibriyasıyla idare eden ve azamet-i celali karşısında her şeyi kendine secde ettiren bir Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un kelâmı olduğunu, üzerindeki hadsiz damgalarıyla gösteren risalelerinizin kıymeti ne büyüktür. O risalelere nasıl kıymet verilir, nasıl başkasıyla müvazene edilir, nasıl bir başkasının tefevvuku tahattur edilir?

Beşerin zulmetli sîmasına nurlar saçan ve tevhid haricindeki her türlü akideleri zîr ü zeber eden ve şakirdlerine gülümseyerek tatlı bir yüzle bakan ve hoş ve pek şirin bir lisan ile söyleyen o risaleler ve o risalelerin sahibi ve naşiri olan sevgili Üstadım, siz talebelerinizin kalblerinde risalelerinizle yaşıyorsunuz. Hem öyle bir surette yaşıyorsunuz ki, küçük bir işaretinize müheyya talebelerinizin ruhlarında ırmakların çağladıkları gibi tevali eden ve tükenmek bilmeyen İlahî bir muhabbetle yaşıyorsunuz. Hayat-ı fâniyeye veda etseniz bile, büyük büyük cemaatlerin arasında hürmetle yâdedileceğinize

{(Haşiye): Ben kardeşim Hüsrev'in bu makamdaki hissiyatına iştirak edemiyorum. İnsanların nazarında mevki kazanmak ve dillerinde yâd edilmek, hakikatbîn olanlarca bir şeref değildir. Eğer rıza-yı İlahî varsa, o rızanın cilvesi olarak insanlarda teveccüh görünse; bir derece emare-i rıza olmak noktasında makbul olabilir. Yoksa arzu edilmemeli. Madem Hüsrev hakikatbîndir, elbette benim şahsıma havale ettiği şerefi, risaleleri niyet ediyor. Zâten o şerefte umum talebeler hissedardırlar, tek birisine verilmez.}

ve namınızın dünya ve ukbada ihtiramla taşınacağına ve risalelerinizin pek büyük hâhişle revaçta olacağına kaviyyen ümidvarım.

Yükleniyor...