içinde, kuvve-i idrakiyesiyle hissiz beşere hassasiyet; ve gaflet perdelerinden hakikatı görmeyen nazarlara kuvvet; hakperest ehl-i imana ise, ulviyet bahşediyor.

Hadsiz ihtiyaçlara düşen, zahire aldanarak maddiyata saplanan ve kendini lâkaydlık içinde ye'se düşüren zavallılar, bu mukaddes eserin karii olsunlar, anlasınlar ki; nereye giderlerse, nereye bakarlarsa bir Hâlık-ı A'zam'ın, bir Rahîm-i Rahman'ın dairesinden, hududundan, kanunundan ve idaresinden harice çıkamazlar. Her mevcudiyet, her vakıa, her tahavvülât, her inayet, her iltifat bir Kadîr-i Zülcelal'in yed-i zabtındadır.

Demek oluyor ki, en ufak bir zerrede, Sâni'i ilân ettiği cihetle, koca bir kâinatın saltanatının küçük nümunesi mevcuddur, denilebilir.

Zekâi

* * *


Aziz ve büyük Üstadım!

İki üç günlük sa'yimin mahsulünden doğan ve inayet-i Hak'la istinsaha muvaffak olduğum Onyedinci Söz'ü tashih için takdim ediyorum.

Ey yüce Üstadım, Onyedinci Söz ki; mefhumu nâmütenahî yükselen hakikatlardır. Yüzlerce teşekkür... Her söz beşeriyetin mübtela olduğu mahfî emrazı gösteriyor ve nurlarıyla teşhis ederek tedavi ediyor. Pekâlâ, pek rânâ anlıyorum ki, benim gibi yaralı, manen zarardîde olmuş bir genç için, muhtaç bulunduğum teselliyetkâr şeyler, hep Risale-i Nur'dandır. Kalbime teselli nurlarını serpen Hâlık-ı A'zam'a binlerce şükür...

Zekâi

* * *


Sözler, yani Risale-i Ahmediye berahinini yazarken, çok defalar kalemimi elimden bırakıp, o asr-ı saadetin anlarının tahassürüyle, hicranıyla yandım. Bu hicrandan kalbim ağlamış, gönlüm coşmuş, ruhum vücudumdan ayrılarak uzaklara gitmiş, bana teselli tuhfeleri getirmiş.

Öyle ya, aziz Üstad! Asr-ı saadette değilsek, müştakıyız. Bu bize kâfi. Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bize bıraktığı muazzam bir mu'cizesi bugün elimizde değil mi? O kitab bize, muhtaç ve müştak

Yükleniyor...