(Şu fıkra ikinci bir Sabri olan Hâfız Ali'nindir)
Efendim! Yirmibeşinci Söz, Cenab-ı Hakk'ın ferman-ı mübini olan Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan için öyle bir vuzuh-u etemmi hâvi bir muarrif-i hakikîdir ki: Bahr-i hakaikte seyr ü seyahat eden ve haricen çelikle mücella ve müstahkem ve dâhilen elmas ve akikle müzeyyen ve müberhen ve menba'-ı hakikîsi olan Furkan-ı Hakîm gibi, daima gençliğini ve resanetini, zînet ve hüsnünü tezyid ve muhafaza eden ve hiçbir vecihle ahkâm-ı memduhasına nakîse getirmeyen, bir sefine-i semaviyenin mahsulü olup, kalbleri kışırlanarak felsefenin çıkmaz çığırlarına sapan gafil ve âsilere şiddetle darbe-i müdhişe ve mühlikesini çarpan o Söz, muti'lere lütf-u dest-i manevîsiyle, dünyevî ve uhrevî nihayetsiz mükâfatını ihsan eden Cenab-ı Hakk'ın, zât-ı üstadanelerine lütuf buyurduğu ve Vehhab ism-i celilinden tulû' eden nurun lem'asıyla ziyalandırıp hakaik-i İlahiyenin zerrelerini bile pırlantalar gibi görüp ve gösteren üstadımın hakaik denizinde seyr ü seyahatları esnasında isabet eden mevceler ki; yekdiğerini müteakib her birisi başlı başına bir mu'cize hattâ bir katresi bile îcazıyla i'cazını gösterdiğini gördüğümde "Mâşâallah", "Elhamdülillahi alâ nur-il iman ve hidayet-ir Rahman" cümle-i celilesini lisanımda vird ediyorum.
Ali
* * *
(Yine şu fıkra Sabri'nindir)
Nurları âlemi tenvir eden, kıt'ası küçük ve kıymeti pek büyük ve ulvî ve azîm-ül meal ve bizzât hatt-ı ekremîleriyle muharrer elmas risalelerini istinsah ve Yirmiikinci Nur deryasına dalıyorum.
Sabri
* * *
(Şu fıkra mühim bir talebe olan Seyyid Şefik'indir)
Şifahane-i kalbinizden tulû' eden Otuzüçüncü Söz'ünüzle otuzüç cihetten marîz olan kalb-i mecruhumuzu tedavi buyurmanızı bilhâssa istirham eylerim.
Seyyid Şefik
* * *
Efendim! Yirmibeşinci Söz, Cenab-ı Hakk'ın ferman-ı mübini olan Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan için öyle bir vuzuh-u etemmi hâvi bir muarrif-i hakikîdir ki: Bahr-i hakaikte seyr ü seyahat eden ve haricen çelikle mücella ve müstahkem ve dâhilen elmas ve akikle müzeyyen ve müberhen ve menba'-ı hakikîsi olan Furkan-ı Hakîm gibi, daima gençliğini ve resanetini, zînet ve hüsnünü tezyid ve muhafaza eden ve hiçbir vecihle ahkâm-ı memduhasına nakîse getirmeyen, bir sefine-i semaviyenin mahsulü olup, kalbleri kışırlanarak felsefenin çıkmaz çığırlarına sapan gafil ve âsilere şiddetle darbe-i müdhişe ve mühlikesini çarpan o Söz, muti'lere lütf-u dest-i manevîsiyle, dünyevî ve uhrevî nihayetsiz mükâfatını ihsan eden Cenab-ı Hakk'ın, zât-ı üstadanelerine lütuf buyurduğu ve Vehhab ism-i celilinden tulû' eden nurun lem'asıyla ziyalandırıp hakaik-i İlahiyenin zerrelerini bile pırlantalar gibi görüp ve gösteren üstadımın hakaik denizinde seyr ü seyahatları esnasında isabet eden mevceler ki; yekdiğerini müteakib her birisi başlı başına bir mu'cize hattâ bir katresi bile îcazıyla i'cazını gösterdiğini gördüğümde "Mâşâallah", "Elhamdülillahi alâ nur-il iman ve hidayet-ir Rahman" cümle-i celilesini lisanımda vird ediyorum.
Ali
(Yine şu fıkra Sabri'nindir)
Nurları âlemi tenvir eden, kıt'ası küçük ve kıymeti pek büyük ve ulvî ve azîm-ül meal ve bizzât hatt-ı ekremîleriyle muharrer elmas risalelerini istinsah ve Yirmiikinci Nur deryasına dalıyorum.
Sabri
(Şu fıkra mühim bir talebe olan Seyyid Şefik'indir)
Şifahane-i kalbinizden tulû' eden Otuzüçüncü Söz'ünüzle otuzüç cihetten marîz olan kalb-i mecruhumuzu tedavi buyurmanızı bilhâssa istirham eylerim.
Seyyid Şefik
Yükleniyor...