ağlıyorum. Günahımın azameti, cürmümün hadsizliği, beni titretirken sevgili üstadımın duası, Cenab-ı Hakk'ın rahmeti, beni teselli ediyor.

Her gönderdiğiniz risaleyi kemal-i iştiyakla okuyorum. Kıymetli kardeşlerimle belki her gün bir yerdeyim. İstifadem pek çok. Siz üstadımın manevî feyizlerini her vakit risalelerden alıyorum.

Evet aziz üstadım, hissiyatımı yazabilsem her hafta mektublarımla mukabele edeceğim ve size mektub yazmak da, benim için en büyük meserrettir. Afvınıza istinad ederek, zahiren sükûtla ve manen dergâh-ı Huda'ya el açtığım vakitlerde, size âciz Rüşdü talebeniz, aczini takdim ettikçe, sevgili üstadımdan bilmukabele gördüğüm lütuflar karşısında, gözyaşlarımla cevablar i'ta eyliyorum, efendim.

Talebeniz Rüşdü

* * *


(Hâfız Ali'nin dersini ne tarzda anladığını gösteren bir fıkrasıdır)

Muhterem Üstadım!

Otuzbirinci Mektub'un Ondördüncü Lem'asının İkinci Makamını bir defa kendim okudum. Pek cüz'î istifade ile, dimağımda bir lezzet hissettim. İkinci ve üçüncü tekrarlarımda öyle bir zevk-i ruhanî uyandırdı ki; eğer kalb ve kalemim ruhuma tercüman olabilseler, belki bir derece siz üstadıma minnetdarane arza cür'et eylerdim. Heyhat ne kalbim ve ne de kalemim ve ne ruhum, acz ile önüme çıktılar ve itiraf-ı kusur ediyordular.

Sevgili Hocam! Sözler ünvanıyla neşr-i envâr ve feth-i bâb-ı rahmet eden envâr-ı Kur'aniye esasen has, mahsus bir sikke-i hâtemi taşımaktadırlar. Her bir parçasından, şümullü rahmet-i İlahiyeye cüz'î, küllî bir kapısı var gösteriyor ve göstermekle kapıları açık bırakıyorlar. Bu mübarek risaleyi, Süleyman, Zeki Zekâi ve Lütfü kardeşlerimle okurken, hayalime bir büyük müzeyyen bir saray gösterildi. Aslı ve hakikatını ve vüs'atini ve müzeyyenatını temaşa için ruhen çıktım baktım ki, yorgun ve nazarım kesik bir tarzda geriye döndüm. Zekâi kardeşim devam ediyordu. Tekrar o saray şeklinde mutantan, revnaktar, kıymetçe, mahiyetçe aynı ufak bir saray-ı vücud âlemi gördüm. Ve feth-i bâb edip temaşa etmek istedim.

Yükleniyor...