kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telakki ediyorum. Siz de üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Âdeta her biriniz ötekinin faziletlerine naşir olunuz. Kardeşlerimizden İslâmköy'lü Hâfız Ali Efendi, kendine rakib olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti çok kıymetdar gördüğüm için size beyan ediyorum:
O zât yanıma geldi; ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim. Baktım ki; Hâfız Ali kemal-i samimiyet ve ihlas ile, onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi. Hem üstadının nazar-ı muhabbetini celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil, samimî olduğunu hissettim. Cenab-ı Allah'a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşâallah bu his büyük hizmet görecek. Elhamdülillah yavaş yavaş o his bu civarımızdaki kardeşlere sirayet ediyor. Küçük bir latife:
Sohbet içinde sizden bahis geçti. Şükre dair mes'eleyi sordum: "Hüsrev'in yazdığını Re'fet Bey gördü mü?"
Bekir Ağa dedi: "Evet gördü ve dedi: "Çok güzel, fakat acaba sen kalem karıştırmadın mı?"
Hüsrev dedi: "Yok, kendi nüshamda tam bütün gelmedi. Fakat kendilerine yazdığım tam geldi."
Biraz münakaşa oldu...
Bu münasebetle kardeşim Re'fet Bey'e derim ki: Aslında tevafuk noksan olsaydı, zâten ben tavsiye etmiştim ki, kalem karıştırmasınlar. Asıl vaziyet bozulmasın. Bekir Ağa da gördü ki; asıl müsveddede çıkıntı olduğu halde, tevafuk Hüsrev'in tarzında var. Onun için Hüsrev'in bir mehareti varsa tevafuku bozmamış. Hattâ Mu'cizat-ı Ahmediye'deki salavat tevafukunda tavsiye etmiştim ki; kimse meharetini karıştırmasın. Fakat asıl müsveddelerde, en acemî bir müstensihin nüshasında birkaçı müstesna bütün tevafuktadır. Onun için sekiz ayrı ayrı müstensihin setredemediği bir tevafuk, elbette kuvvetlidir. Müstensihler bozmasınlar, tevafuku getiremeyen bozuyor. Demek en büyük meharet odur ki, tevafuku bozmasın. Çünki tevafuk var. Sen de Hüsrev'e yardım et ki, hakikaten mevcud ve matlub
O zât yanıma geldi; ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim. Baktım ki; Hâfız Ali kemal-i samimiyet ve ihlas ile, onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi. Hem üstadının nazar-ı muhabbetini celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil, samimî olduğunu hissettim. Cenab-ı Allah'a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşâallah bu his büyük hizmet görecek. Elhamdülillah yavaş yavaş o his bu civarımızdaki kardeşlere sirayet ediyor. Küçük bir latife:
Sohbet içinde sizden bahis geçti. Şükre dair mes'eleyi sordum: "Hüsrev'in yazdığını Re'fet Bey gördü mü?"
Bekir Ağa dedi: "Evet gördü ve dedi: "Çok güzel, fakat acaba sen kalem karıştırmadın mı?"
Hüsrev dedi: "Yok, kendi nüshamda tam bütün gelmedi. Fakat kendilerine yazdığım tam geldi."
Biraz münakaşa oldu...
Bu münasebetle kardeşim Re'fet Bey'e derim ki: Aslında tevafuk noksan olsaydı, zâten ben tavsiye etmiştim ki, kalem karıştırmasınlar. Asıl vaziyet bozulmasın. Bekir Ağa da gördü ki; asıl müsveddede çıkıntı olduğu halde, tevafuk Hüsrev'in tarzında var. Onun için Hüsrev'in bir mehareti varsa tevafuku bozmamış. Hattâ Mu'cizat-ı Ahmediye'deki salavat tevafukunda tavsiye etmiştim ki; kimse meharetini karıştırmasın. Fakat asıl müsveddelerde, en acemî bir müstensihin nüshasında birkaçı müstesna bütün tevafuktadır. Onun için sekiz ayrı ayrı müstensihin setredemediği bir tevafuk, elbette kuvvetlidir. Müstensihler bozmasınlar, tevafuku getiremeyen bozuyor. Demek en büyük meharet odur ki, tevafuku bozmasın. Çünki tevafuk var. Sen de Hüsrev'e yardım et ki, hakikaten mevcud ve matlub
Yükleniyor...