Vasiyetnamelerin hükmü hem şer’an, hem kanunen, hem aklen her zaman geçerlidir. Zaten bu eserler Kur’ânın tefsiri ve malıdır, mirî malıdır. Hazret-i Üstâd da bütün hayatında bu işe böyle bakmış ve böyle hareket etmiştir. Akrabalar ve vârislerin bunda hiç bir maddî hakları yoktur. Ancak bu vârisler dahi Nur talebeleri içinde Nur hizmetkârlığı kisvesiyle ve buna liyakat kesbetmesi derecesiyle bir derece umum içinde külliyetine sahip olabilir ve kendi malı addedebilirler.
Böylece tereke hâkiminin tesbit ettiği Üstâd’ın tüm eşyası para olarak 59 lira 50 kuruştur.
Ve işte sevgili aziz Üstâd’ın harp, cihad, esaret, zindanlar, menfalar, zehirler ve ihanetlerle, sui kasdlerle dolu olan nâzenin mübeccel hayatı, böylece hicri takvime göre doğum ve vefat yılları beraber sayılmak şartıyla- 87 yılını, Rumi ve miladiye göre ise, 85 yılını doldurmuş olarak dergah-i pâk-i Hazret-i ıbrahim olan mübarek Urfa beldesinde ruhunu Rahman’a teslim eyledi.
Allah ü Zülcelâl Hazretleri ondan ebediyen razı olsun, rahmet ve nuruna gark eylesin, âmin âmin âmin!
Ruhuna el-fatiha
VEFAT HADİSESİNİN ÇOK ÖNCESİNDEN GELEN HABERLER
Sevgili aziz Üstâd’ın na’ş-ı pâkini, Urfa Dergâh-ı Halilullah topraklarına defnetmeden önce; ötelerden gelen bazı gaybî haberleri dinliyelim:
Evet, yetmiş sene evvel, elli sene evvel ve kırk sene evvel bu vefatın şeklinden, tarihinden, hatta gününden işaretler ve haberler verilmiştir. Bu haberleri veren de yine kendisi idi. Hazret-i Üstâd Bediüzzamandı.
Denilebilir ki; Ölümün vaktini, tarihini bilmek ancak Allah’ın gayb ilmine mahsustur ve mağîbat, hamsedendir.
Cevaben denilir ki: Ayette “Bir insan kendisinin nerede doğduğunu bildiği gibi, nerede vefat edeceğini bilemez” denilmektedir ve bu hususu ayet gayb ilmine dahil etmiştir. Evet ayetin zahiri “Hangi toprakta vefat edeceğini bilemez” diyor. Yoksa “Vefat gününü bilemez” demiyor.
Böylece tereke hâkiminin tesbit ettiği Üstâd’ın tüm eşyası para olarak 59 lira 50 kuruştur.
Ve işte sevgili aziz Üstâd’ın harp, cihad, esaret, zindanlar, menfalar, zehirler ve ihanetlerle, sui kasdlerle dolu olan nâzenin mübeccel hayatı, böylece hicri takvime göre doğum ve vefat yılları beraber sayılmak şartıyla- 87 yılını, Rumi ve miladiye göre ise, 85 yılını doldurmuş olarak dergah-i pâk-i Hazret-i ıbrahim olan mübarek Urfa beldesinde ruhunu Rahman’a teslim eyledi.
Allah ü Zülcelâl Hazretleri ondan ebediyen razı olsun, rahmet ve nuruna gark eylesin, âmin âmin âmin!
Ruhuna el-fatiha
VEFAT HADİSESİNİN ÇOK ÖNCESİNDEN GELEN HABERLER
Sevgili aziz Üstâd’ın na’ş-ı pâkini, Urfa Dergâh-ı Halilullah topraklarına defnetmeden önce; ötelerden gelen bazı gaybî haberleri dinliyelim:
Evet, yetmiş sene evvel, elli sene evvel ve kırk sene evvel bu vefatın şeklinden, tarihinden, hatta gününden işaretler ve haberler verilmiştir. Bu haberleri veren de yine kendisi idi. Hazret-i Üstâd Bediüzzamandı.
Denilebilir ki; Ölümün vaktini, tarihini bilmek ancak Allah’ın gayb ilmine mahsustur ve mağîbat, hamsedendir.
Cevaben denilir ki: Ayette “Bir insan kendisinin nerede doğduğunu bildiği gibi, nerede vefat edeceğini bilemez” denilmektedir ve bu hususu ayet gayb ilmine dahil etmiştir. Evet ayetin zahiri “Hangi toprakta vefat edeceğini bilemez” diyor. Yoksa “Vefat gününü bilemez” demiyor.
Yükleniyor...