ahiret saadetini dahi feda etmeye karar verdim. Değil bir sünnet olan muvakkat dünya zevceleri, belki bu dünyada on huri de bana verilse idi, bırakmaya mecburdum ki, ihlâs-ı hakikî ile hakikat-ı Kur’âniyeye hizmet edebileyim. Çünki bu dehşetli dinsizlik komiteleri, öyle dehşetli hücumları ve desiseleri yapıyorlar ki; a’zâmî fedakârlık ve rıza-i ilâhîden başka harekât-ı diniyesini hiç bir şeye alet yapmamak lâzım geliyordu. Biçare bir kısım alimler ve ehl-i takva insanlar, çoluk çocuğunun maişet derdi için başlarına şapka koyup bid’alara fetva verdiler veya tabi’ ve tarafdar göründüler. Hususan kanun ile çarşafı ve sarığı men’etmek ve din derslerini yasak etmek ve medreseleri kapatmak, Ezan-ı Muhammediyi kaldırmak gibi, dehşetli hücumlara karşı, âzâmi fedakârlık, âzami sebat ve herşeyden istiğna etmek lüzumu karşısında; ben bir sünnet-i seniyye olan evlenmek âdetini terkettim ki, ta çok haramlara girmiyeyim ve çok vâcibatları ve farzları yapabileyim... Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez. Çünki o kırk sene zarfında bir tek sünneti yerine getiren bazı hocalar, belki on kebaire ve haramlara girmeye ve yüz sünneti ve farzları bırakmaya kendilerini mecbur bildiler.

Saniyen: Ayet-i Kerimede “ ve hadis-i şerifteki “ emirler, emr-i daimî ve vücubî değillerdir. Belki istihbabî ve sünnet emirleridir. Hem şartları var, hem de herkes için her vakit değil.. Hem de “ “Ruhbaniyet İslâmiyette yoktur” mânâsı, ruhbanlar gibi tecerrüd merduttur, hakikatsızdır, demek değildir. Belki hadisin sırrıyla hayat-ı içtimaiyeye hizmet

(54) Nitekim daha önceleri de Üstâd Kastamonu da iken, hem Afyon hapsinden önce Emirdağ’da iken Cuma namazı, sakal meselesi ve bu evlenme meselesi tenkidvari sorulmuş, Üstâd o zaman da bunları cevaplandırmıştı. Bunlar lâhikalarda ve bu kitabın ilgili yerlerinde mevcuttur. A.B.

etmeye içtimaî bir adet-i İslâmiyeye terviçtir. Yoksa selef-i salihinden binler ehl-i hakikat inzivaya, mağaraya muvakkaten girmişler. Dünyanın fanî müzeyyenatından istiğna ve tecerrüd etmişler. Ta ki hayat-ı ebediyesine tam hizmet etsinler.

Madem şahsî ve hususî kemalât-ı bakiyesi için dünyayı terkedenler, selef-i salihinden çok var.(55) elbette hususî değil, küllî ve umumî olarak çok biçarelerin saadet-i bakiyeleri için ve dalâlete düşmemek ve imanlarını takviye edip kurtarmak için; ve hakikat-ı Kur’âniyeye tam hizmet ve dinsizlere karşı dayanmak lüzumuyla, zail ve fani dünyasını terketmek; elbette sünnet-i seniyyeye muhalefet değil, belki hakikat-ı sünnete mutabakattır.

Sıddık-ı Ekber’in (R.A.) “Cehennemde vücudum büyüsün, ta ehl-i imânâ yer bulunmasın” diye fedakârlıkta a’zami sadakatın bir zerresini

Yükleniyor...