O kardeşimize sorduk: “Bu acib ihlâsı nereden ders almışsın?” Demiş: ıki noktadan...

Birisi: Âlem-i İslâmiyetin en acib harbi olan Bedir harbinde namaz vaktinde cemaatten hissesiz kalmamak için, düşmanın hücumuyla beraber mücahidlerin yarısı silâhını bırakıp cemaat hayrına şerik olmak.. ıki rek’at sonra onlar da hissedar olsun diye Fahr-ı Âlem Aleyhisselâtü Vesselâm bir hadis-i şerifiyle emretmiş olmasıdır. Madem harbte bu ruhsat var.. Ve madem cemaât hayrı da sünnet olduğu halde, o sünnete riayet etmek, en büyük bir hadise-i dünyeviyeye tercih edilmiş.. Üstâd-ı mutlakın (A.S.M.) böyle bir işaretinden bir nüktecik alarak, biz de ruh-u canımızla ittiba’ ediyoruz.

İkincisi: Kahraman-ı İslâm ımam-ı Ali radiyallahü anhü Celcelütiyenin çok yerlerinde ve ahirinde bir himayetçi istemiş ki; Namaz içinde huzuruna gaflet gelmesin. Düşmanları tarafından ona bir hücum mânâsı hatırına gelmemek, sırf namazdaki huzuruna -pek çok olan düşmanları tarafından bir hücum- tasavvuruyla namazdaki huzuruna mani’ olmamak için bir muhafız ifriti dergâh-ı ilahiden niyaz etmiş.

İşte bu biçare, ömrü bu zamanda hodfuruşluk içinde yuvarlanan biçare kardeşiniz de; Hem Sebeb-i Hilkat-ı Âlem’den (A.S.M.), hem Kahraman-ı İslâm’dan (R.A.) bu iki küçük nükteyi ders aldım.. Ve bu zamanda çok lâzım olan Kur’ânın esrarına ehemmiyet vermekle, harp içinde ruhunun muhafazasını dinlemiyerek, Kur’ânın bir harfinin bir nüktesini beyan etmiş.

(34) Emirdağ-2, s: 213.

SAİD-İ NURSİ“(34)

Bu muazzam ders verilirken, Üstâd’ın yanında toplanmış bir grup kıdemli ve büyük talebelerine takrirî şekilde ve bir nevi son hutbe olarak ders verildi. Yanındaki kâtip ve hizmetkârları da bunu evvelâ not halinde kaydettiler. Bilâhare tanzim edilerek Hazret-i Üstâd’a arzedildi. Hazret-i Üstâd da onu tashih etti ve aynı günlerde neşrettirdi. Ayrıca da bunun sureti bazı hükûmet ricaline de gönderildi.

Yükleniyor...