Sorgu Hâkimliği de evrak ve dosyayı, iki ay kadar maznunların ifade ve sorgulamalarıyla yürütüp inceledikten sonra, kırkaltı büyük eb’atlı sahifelerle kararnamesini yazdı ve doldurdu. Kararnamenin mercii ve dayanağı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu son raporu idi.
Sorgu Hâkimliğinin kararnamesi şiddetliydi. Savcının takipsizlik ile serbest bıraktığı otuz maznunu yeniden gayr-ı mevkuf olarak taht-ı muhakemeye alıyor ve Üstâd’la birlikte kırkdokuz kişinin hepsinin tamamı Ağır Ceza’ya sevki yapılmış oluyor, tecziyeleri isteniyordu. Sorgu Hâkiminin ismi, Abdullah Tevfik Öz-1950 diye kararın altında yazılıydı.(101)
Sorgu hâkiminin kararnamesiyle, savcının bilâhare tanzim edip Ağır Ceza Mahkemesi’nde okuduğu kırkaltı sahifelik iddianamesi, muhtevaca tıpa-tıp birbirinin kopyasıydı. Savcının ilk iddianamesi bunlardan farklıydı. Onda otuz sanığın takipsizlik kararı varken, bunda ise, bunu kabul etmeyip tutuksuz olarak tahliye edilenlerin tekrar muhakemeleri karara bağlanmıştı. Bunlardan başka, Afyon hapsi arefesinde İç İşleri Bakanlığı’nın 7.11.1947 gün ve 33311/2-63363 yazısıyla hiçbir mahkeme kararı olmadan bazı Nur Risaleri’nin toplattırılması ve yasaklanması kararı diye kanunsuz olan emrini, bilâhare aynı zihniyetle ki kabinenin Bakanlar Kurulu ıçişleri Bakanlığı’nın bu kararını, yine herhangi bir mahkeme kararına dayanmadan kanunsuz bir şekilde 11.12.1948 günü onaylıyarak mezkûr eserlerin toplattırılmasına dair keyfî emirnameleri, çok maalesef ki, bir kanun mahkemesi olan Afyon Adliyesi Savcısının ve Hâkimlerinin ağızlarında sakız gibi çiğnenmesi de ibretli şekilde dikkat çekiciydi. Bakanlar Kurulu’nun mezkûr keyfi emri, Afyon Adliyesi Sorgu Hâkiminin kararnamesi ve Savcısının iddianamesinde kanunî büyük bir mesnedmiş gibi zikri tekrarlanıp duruyordu.
(101) Denizli Afyon Dosyası, s: 75 ve 116.
Yükleniyor...