Bu yeni hadisede, ifademde dahiliye vekâletine yazdığım gibi, on vecihle kanunsuz olduğu ve kanun namına kanunsuzluk eden o zalimler, asıl suçlu onlar olması gibi, öyle bahaneleri aradılar; işitenleri güldürecek ve hakperestleri ağlattıracak iftiraları ve uydurmalarıyla ehl-i insafa gösterdiler ki: Risale-i Nur’a ve şâkirtlerine ilişmeye, kanun ve hak cihetinden imkân bulamıyorlar, divaneliğe sapıyorlar.
Ezcümle: Bir ay bizi tecessüs eden memurlar, birşey bahane bulamadıklarından, bir pusula yazıp ki; “Said’in hizmetkârı bir dükkândan rakı almış, ona götürmüş.” O pusulayı imza ettirmek için hiç kimseyi bulamayıp, sonra yabanî ve serhoş bir adamı yakalamışlar, tehditkârane “Gel bunu imza et!” demişler. O da demiş: “Tövbeler tövbesi, bu acib yalanı kim imza edebilir?” onları, pusulayı yırtmaya mecbur etmiş.
İkinci bir numune: Bilmediğim ve şimdi dahi tanımadığım bir zat, atını beni gezdirmek için vermiş.. Ben de rahatsızlığım için teneffüs kasdıyla ekser günlerde yazda bir iki saat gezerdim. O at ve araba sahibine elli liralık kitap vermeye söz vermiştim. Taki kaidem bozulmasın ve minnet altına girmiyeyim. Acaba bu işte hiçbir zarar ihtimali var mı? Halbuki, “O at kimindir?” diye elli defa bizlerden hem Vali, hem adliyeciler, hem zabıta ve polisler sordular. Güya büyük bir hadise-i siyasiye ve asayişe temas eden bir vakıâdır.. Hatta bu manasız soruşların kesilmesi için, iki zat, hamiyeten biri “At benimdir,” diğeri “Araba benimdir” dedikleri için ikisini de benimle beraber tevkif ettiler.
Bu numunelere kıyasen çok çocuk oyuncaklarına seyirci olup, gülerek ağladık.. Ve anladık ki: Risale-i Nur’a ve şâkirtlerine ilişenler maskara olurlar...
O numunelerden lâtif bir muhavere: Benim tevkif kâğıdımda sebeb: Emniyeti ihlâl suçu yazıldığından, ben daha o pusulayı görmeden müdde-i umuma dedim:
Yükleniyor...